Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Erkan Çav

8.0/10
1 Kişi
5
Okunma
1
Beğeni
553
Görüntülenme

Erkan Çav Sözleri ve Alıntıları

Erkan Çav sözleri ve alıntılarını, Erkan Çav kitap alıntılarını, Erkan Çav en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Walt Rostow'un 1960 yılında yayınladığı, Türkçe'ye de çevirilen The Stages of Economic Growth: A Non-Communist Manifesto (İktisadi Büyümenin Merhaleleri: Komünist Olmayan Bir Manifesto) adlı, komünizme karşı klasik modernleşme teorisinin manifestosunu oluşturan eserinin başlığı, Üçüncü Dünya ülkeleri için rüya ile kâbusu, ümit ile korkuyu birlikte yansıtıyordu. Ona göre azgelişmiş (gelişmekte olan) Üçüncü Dünya ülkeleri, İngiltere ve Fransa gibi gelişmiş Batı Avrupa ülkelerinin geçtiği yoldan geçmek, iyi tanımlanmış beş merhaleden oluşan modern endüstriyel demokrasiye giden yolu izlemek suretiyle modernliği başarabilirlerdi. Dolayısıyla Türkiye gibi ülkelerde endüstrileşme olarak Batılılaşma rüyası, “Küçük Amerika” olmaktı (Adalet 2018, Örnek 2015). Böylece daha önce Prens Sabahaddin'in savunduğu İngiliz medeniyetini örnek alan medenileşme projesi, Amerikan toplumunu örnek alan modernleşme projesine dönüştü. Önceden hedef, “Doğu'nun İngiltere'si”, şimdi “Küçük Amerika” olmaktı.
Bilindiği üzere, Türkiye, XIX. yüzyıldan itibaren dışa bağımlı hale gelmiş, cumhuriyetle birlikte bu neredeyse bütün kurum, yapı, sistem hatta kültürel kalıpların da değiştirilmeye çalışıldığı radikal bir dışa bağımlılık süreci yaşamaya başlamıştır. Tüm kurumlarımızdaki işleyiş mekanizmaları nasıl ki Batılı kalıplar esas alınarak değiştirilmişse, bilim, kültür ve zihniyet kalıpları da Batı ölçü alınarak yeniden inşa sürecine girmiştir. Yani bir yandan yıkılmakta olan ülkeyi kurtarma adına Batılı kurumlar ve yenilikçi programlara açıklık gösteriliyor, öte yandan bu süreçte ortaya çıkabilecek buhranları, bunalımları, kaotik durumları anlama ve çözüm yolları bulma adına Batılı sosyal bilimlerle kontaktlar kurmaya başlıyoruz. Sosyoloji, kendi toplumumuzda ortaya çıkabilecek sorunları, değişimleri, çalkantıları anlamak, çareler aramanın yolu olarak aydınlar, siyasetçiler tarafından işlevsel bir bilim, uğraşı alanı olarak öne çıkmıştır.
Reklam
Cumhuriyetle birlikte geleneksel birikimle bağların tamamen koparılması, yerli kaynakların yok sayılması ve Batı sosyolojisi dışında durulursa sosyoloji yapılamayacağı algısı, mevcut statükonun oluşmasında etkili olmuştur. Bunun bir neticesi olarak daha da ileri gidilmiş ve Batı dünyası/muhayyilesi dışında geçerli bir dünya ve muhayyilenin olmadığı kanaati oluşmuştur. Bu anlamda Abdullah Cevdet, Prens Sabahaddin, Ahmet Ağaoğlu, Niyazi Berkes, Behice Boran ve Bahattin Akşit gibi sosyolog ve düşünürlerin metinlerine bakıldığında insanlık tarihi boyunca tek bir gelişme çizgisi olduğu anlayışının kesin olarak kabul edildiği görülmektedir. Onlara göre “dünyada geçerli olan tek gelişme çizgisi, Batı'da görülen toplumsal evrimci ve ilerlemeci gelişme çizgisidir, Batı'nın amacı da bu çizgi doğrultusunda dünya ile bütünleşmektir.” Oysa XIX. yüzyıldan itibaren Batı'da geliştirilen tarih ve toplum teorilerinin büyük bir kısmı, insanlığın kaderini yorumlayıcı iddialar taşımaktadır. Bunlar, tarihsel değişimin nasıl gerçekleştiğini değil, aynı zamanda bütün değişimlerin doğrultusunu da açıklamaya çalışan yaklaşımlardır. Bu teoriler, tarihe bir anlam atfederek insanlığın kaderini yorumlama çabasındadır. Örneğin “ilerlemeci tarih anlayışı” böylesi bir iddiaya sahiptir.
Literatürün özgün ve etkili söylenen sözlerden oluşan metinler birliği olduğunu varsayarsak, yerli kaynaklarla, dinamiklerle, ilişkilerle ve membalarla bağlar kurarak soz söyleme imkanının yanında tercüme metinler üzerinden de etkili ve özgün sözler söyleyerek literatür üretme imkanın olduğu tespitini yapabiliriz. Örneğin Cemil Meriç'in düşünce birikimine baktığımızda özellikle Doğu hakkında yazdığı yazılarında Fransız düşüncesinin ürünlerinden olan ve onu etkileyen kaynaklardan söz ettiğini görüyoruz. Ancak onun yarattığı fark, etkilendiği bilgiyi ve duşünceyi papağan gibi tekrarlamaması ve başka bir boyutta bunu değerlendirebiliyor olmasıdır.
Sayfa 295Kitabı okudu
Materyalist Psiko-Sosyoloji Eğilimi: Abdullah Cevdet ve Gustave Le Bon: Abdullah Cevdet'in çıkardığı İçtihad ve Baha Tevfik'in çıkardığı Zeka ve Felsefe mecmuaları materyalist düşünceyi savunarak bu düşünceyi entelektüel dünyamıza dâhil etmişlerdir. Özellikle Abdullah Cevdet, 2. Meşrutiyet öncesi ve sonrasında kaleme aldığı yazılar ve siyasi faaliyetlerin içerisinde yer alan biri olarak dönemin fikri, siyasi ve sosyolojik eğilimlerinde, dolayısıyla da sosyolojinin Türkiye'ye giriş sürecinde rol oynamış bir isimdir. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin nüvesini oluşturan İttihad-i Osmani Cemiyeti'nin kurucuları arasında yer alan Abdullah Cevdet, fikirleriyle Batılılaşma sürecinde hem Meşrutiyet öncesi ve sonrası hem de Cumhuriyet döneminde etkili olmuştur. Ancak zaman zaman uçlarda dolaşarak, dinin geri kalmışlığın temel nedeni olduğu iddiası, İngiliz mandacılığını savunması ve Batı desteğinde kurulacak bir Kürdistan düşüncesini ileri sürmesi gibi marjinal olarak değerlendirilecek fikirler savunmuş olması, önerilerinin etkisini ortadan kaldırmasa da fikri şahsiyetinin gücünü zayıflatmıştır. Diğer bir ifadeyle çoğu zaman rahatsız edici bir kişilik olarak algılanmış ve bu durum Batılılaşma sürecindeki fikri ve siyasi faaliyetlerinin etkisini gölgelemiştir. Örneğin Türkiye'de sosyolojinin kurucu isimlerinden olan Ziya Gökalp üzerindeki etkisine ilişkin değerlendirmeler bu doğrultuda yapılmıştır. Erişirgil'e göre Ziya Gökalp için Abdullah Cevdet: “Onda bir şey varsa hepsi bendendir, Türkçülük fikri müstesna.Ona bilim ve felsefe, politika merakını ve bilgisini ben verdim"diyecek kadar etkili oldugunu iddia etmektedir.
Genel bir tesbit olarak söylenebilir ki Tanzimat'tan beri tahsil için Batı'ya gönderilenler, ne Batılı, ne yerli ilmi, ne modernliği, ne geleneği özümseyebilmişlerdir. Bu hususta Osman Turan'ın (1953: XI) tesbiti çarpıcıdır: “Dikkate şâyândır ki bir asırdan beri Avrupa'ya bunca talebe gönderdiğimiz halde Türkiye'ye Avrupa ilmini nakil ve tesis şerefi orada tahsil görenler arasındakilere değil, Ziya Gökalp ve Fuad Köprülü gibi Avrupa'da bulunmamış ve okumamış olan insanlara râcidir. Daha garibi bunlar, Türkiye'de bile nakil ve tesis etmiş oldukları ilimleri tahsil etmiş değillerdi. Bu hususa dikkat eden mümtaz Türkolog, profesör P. Wittek, Köprülü hakkında «Yeni ve hür Avrupai zihniyete kavuşmak vazifesini kendi kuvvetiyle ve tamamen halletmiş bir insandır. Sizlerden bazılarımızın gayet tabii olarak içinde yaşadığımızdan dolayı edindiğimiz şeyi o şahsi kudretiyle elde ederek Avrupa ilmine bizden daha derin bir rabıta ile bağlanabilmiştir» diyerek bu hakikati güzelce ifade etmiştir.” Demek ki marifet, Batı'da tahsil, kariyer değil, köklerimize dönmektir.
Reklam
Modern dünya ise değişme olgusuyla ve şuuruyla temayüz eder. Değişme, olumlu ve olumsuz, yozlaşma ve gelişme olarak iki tarzda olabilir. Batılı insan, değişmegin kaçınılmazlığının şuuruna varınca, önce değişme tarzını tanımlamaya, sonra spontane olumsuz içtimai değişmeyi iradi olumlu içtimai değişmeye çevirecek bilgi disiplinini bulmaya çalışır. Değişmenin tasavvuru ve tarifi, dört merhaleden geçer: 1. Değişmenin niteliği (Ne değişme): Ontolojik olarak hak sabit, batıl mütegavyir (değişken), dolayısıyla kadim insan için değişme, önlenmesi gereken yozlaşma (tereddi) demektir. Modern insan ise değişmenin önlenemez olduğunu kavrayınca ona yozlaşma yerine dinamizm olarak olumlu bir mânâ yükler; değişmek, dinamizmdir. 2. Değişmenin adı (Ne değişme): Değişmeye yüklenen olumlu dinamizm mânâsı, yenileşmez=modernleşme kavramıyla daraltılır; değişmek, yenileşmektir. 3. Değişmenin tarzı (Nasıl değişme): “Nasıl yenileşme=modernleşme” sorusuna karşılık olarak değişmenin tarzları, tekâmül ve terakki (evrim ve ilerIeme) olarak tanımlanır. 4. Değişmenin niteliği (Nereye değişme): Teolojik olarak varılacak gayeye göre tekâmül ve terakki, medenileşme ve küreselleşme (civilization, globalization) özel adlarıyla tanımlanır.
Sayfa 143Kitabı okudu
Geri18
127 öğeden 121 ile 127 arasındakiler gösteriliyor.