Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Erkan Çav

8.0/10
1 Kişi
5
Okunma
1
Beğeni
565
Görüntülenme

Hakkında

Okurlar

1 okur beğendi.
5 okur okudu.
7 okur okuyacak.
Reklam

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Sözlerime konuşma başlığımın bir iz düşümü olarak “Günaydın!” diyerek başlıyorum. “Günaydın, günlük, sığ, muhdes, dünyevi, ahiretsiz, öncesiz-sonrasız, seküler, tercüme kokan, doğmamış, zorla üretilmiş bir kelime. Çamlıca Kız Lisesi'nde sahahları, bahçede, öğretmenlerimizi görünce, kenara çekilip, verdiğimiz selam! Peki, “Selamünaleyküm”! Hayır, o kadar kısa değil! Esselamüaleyküm ve rahmetulahı ve berekatühü! Yani Allah'ın selâmı ve rahmeti ve bereketi sizlerin, sizin ve sızı koruyan meleklerin üzerine olsun: Uzun, dünyası ve ahireti olan, Allah'ı bilen, melekleri tanıyan, duasıyla gelen bir selâm. Peygamberin Ashaba, Hazret-i Mevlana'nın Selâhaddın-i Zerkubi'ye, Konya Bidayet Mahkemesi Reisi olan dedemin, her sabah, kâtibıne verdiği selam: İrfan ehlinin selâmı.
Ümit MeriçKitabı okudu
Reklam
“Osmanlı ileri olsaydı, güçlü olsaydı zaten yıkılmazdı” gibi söylemler, iddialar ortaya atılmıştır. Şu anda tüm dünyada İslâm tarihçileri ve Osmanlı tarihçileri bu “Geri Kalmışlık Paradigması”nı reddediyorlar. Ama maalesef henüz bu Türkiye'de pek fazla duyulmadı. Ben inşallah bunu Türkiye'de gündeme getireceğim. Şu anda bu “Geri Kalmışlık Paradigması”nın çöküşü üzerine uluslararası bir sempozyum planlıyorum ve bu konuda bir makale yazdım. “Geri Kalmışlık Paradigmasının Çöküşü: İslâm Tarihinin Yeniden Dönemlere Ayalması” hakkında bir makale inşallah Almanya'da bir kitapta bölüm olarak yayânlanacak. Şu anda tarihçiler, İslâm medeniyetinin ve Osmanlı'nın geri kaldığını reddediyorlar. Çünkü daha önceden, tamamen ideolojik bir yaklaşımla İslâm medeniyetini, Osmanlı medeniyet birikimini yok göstermek, küçük göstermek ve hakir göstermek için yapılan propaganda; yeni çalışmalarla, verilere, arşivlere, kitaplara, birincil kaynaklara dayalı çalışmalar yapıldığında artık çok temelsiz ve boş görünmeye başlandı. Bu terkediliyor. Bu geri kalmışlık paradigmasını ilk eleştiren Marshall Hudgson (1922-1968). Kitabı Türkçeye İslâm'ın Serüveni (Venture of Islam, 1977) diye tercüme edildi. Marshall Hudgson kitabında İslâm medeniyetinin XVI-XVTI. yüzyılda zirvede olduğunu; Hindistan'da bir imparatorluk var, İran'da bir imparatorluk var, Osmanlı'da bir imparatorluk var, sanat var, felsefe var, müzik var, mimari var; bunların zirvede olduğunu söyleyerek, en az XVI.-XVII. yüzyıla kadar İslâm medeniyetinin geri kalmadığını, ilk defa bu "geri kalmiş paradigması" iddiasına karşi bir eleştirel söylem olarak ortaya attı.
Öykü Kayaalp: Benim sorum şöyle olacak: Ben de son sınıf Sosyoloji öğrencisiyim. Siz de bu kürsünün ilk öğrencilerindensiniz Türkiye'de. Günümüz sosyolojisi, o günden itibaren yüz yılda nasıl bir gelişme gösterdi, hangi evrede, şu anda ne noktada, ben sizin görüşlerinizi merak ediyorum. Cahit Tanyol: Sosyoloji öğrencilerine yalnız şunu
1940'ların sosyolojisi önemli ölçüde dergiler etrafında şekillenmiştir. Gerek Ankara ekolü olsun, gerekse İstanbul ekolü olsun, yeni ve canlı fikirleri ilk önce dergiler aracılığıyla okuyucularına duyurmuşlardır. Dergiler, yazılan konulara göre seçilmiştir. Örneğin Fındıkoğlu'nun 1934'te çıkarmaya başladığı İş Dergisi Gerhard Kessler'den mülhem Alman ağırlıklı fikirleri tanıtırken, Alman idealist felsefesi eğilimlerini taşıyan Mehmet İzzet'e geniş yer vermiş ve Gökalp'i tanıtmıştır. Bunun yanında Alman sosyal bilimcilerinin sosyal siyaset temalı yazıları da bu dergide yer almıştır. Dergide ayrıca Hilmi Ziya'nın, Nadir Nadi'nin ve özellikle Orhan Tuna'nın imzalarına rastlamak mümkündür. Bunun yanında Ankara ekolü mensuplarının imzasına rastlanılmamaktadır. H. Ziya Ülken de 1937-1943 yılları arasında İnsan Dergisi'ni yayınlamıştır. Dergide Gökalp ve Sabahaddin'in görüşleri ve bu görüşler hakkında yapılan çalışmalar tanıtılmaktadır. Ayrıca felsefeden bilim tarihine, Türk düşünce tarihinden halk edebiyatına her konuda makalelere rastlamak mümkündür. Yine aynı dergide Ankara ekolünden Behice Boran'ın makalelerine de yer verilmiştir.
Çağımızda 1958 yılında Michael Polanyi “tacit knowledge-sözsüz bilgi” kavramıyla, insanların tecrübeyle aslında etirebildiklerinden çok daha fazla şey bildiklerini ifade etmişti. Bu irtibat, amelde olduğu gibi, dil-amelde de görülür; “Söylemek eylemektir” ve “Üsb-i beyan, ayniyle insan” tabirlerinin ifade ettiği gibi, edeb kelimesi, hem dilde, hem amelde incelik mânâsına gelir. Demek ki modern insanın sandığı gibi, ilim ve alem (dil), objektif değil, amelle birleşerek yeniden üretilen sübjektif-tecrübi şeylerdir. İnsanda amelle ilim artar, hikmete dönüşür, dil artar, beyana dönüşür. Sekülerleşmenin özü, zulümden âzâde yeni bir dünya kurma özlemiyle kudret aracı olarak ilahi ilmin sahiplenilmesi iddiasıdır; bunun inanış/düşünüşe, din/ilime dair iki boyutu ayırt edilebilir. Sekülerleşmenin inanış-din boyutu, İlmin, Alim'den (Allah) ve Âlem'den kopması olarak deizme, düşünüş-ilim boyutu, Alemden (dil) ve Amelden kopması olarak absolutizme kaymadır. Dikkat edilirse “ilim, alim, âlem, alem, amel” kelimelerinin hepsi aynı kökten gelir, bu irtibat, dünyada ancak Arapça'da görülebilir.
Bedri GencerKitabı okudu
Henüz kayıt yok
Reklam

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
Henüz kayıt yok