Öne Çıkan Fatih Yeşil kitaplarını, öne çıkan Fatih Yeşil sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Fatih Yeşil yazarlarını, öne çıkan Fatih Yeşil yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bu anlayış ve yaklaşımın tezahürü olarak müesses nizâmda kazanılmış hakları, statüleri ve konumları kaybetmek istemeyen zümreler ve muhafazakâr kesimler ‘cedîd' sıfatını kategorik olarak “kadîm"in dolayısıyla geleneğin tasfiyesi olarak değerlendirdiklerinden, ‘cedîd' yerine bu kesimlerde alerjik reaksiyona yol açmayacak,
Her zafer gerçekten de zafer olmayabilir. Osmanlı imparatorluğunun son döneminde yaşanan büyük trajedilerin başta denizde yaşananlar olmak üzere bir çok facianın incelendiği iyi bir araştırma temeline oturtulmuş sağlam bir eser. Tarihe meraklı olan herkese öneririm.
Trajik ZaferFatih Yeşil · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20178 okunma
1840-1871 arasındaki dönemde, devlet Ekānim-i selâse (Üç İkon) veya Erkân-ı selâse-i Tanzimât (Tanzimât'ın Üç Rüknü/ Dayanağı) olarak da adlandırılan Mustafa Reşid, Âlî ve Fuad Paşalar tarafından adeta nöbetleşe yönetildi.
1869'da Fuad Paşa'nın ve 1871'de Âlî Paşa'nın vefatları Bâbıâli'nin bürokratik vesayetinin sarsılmasının ve Saray'ın siyaset denkleminde yeniden belirleyici konuma gelmesinin başlangıcı oldu. 1871-75 yılları arasında sadaretin sekiz kez el değiştirmesi, bu sancılı sürecin, siyasi tasfiyenin ve denge arayışının yansımalarıydı. Bu dönemde Batı yanlısı liberal siyasi kadroların devre dışı kalmasıyla, eş zamanlı olarak Rusya'nın dış politikada alternatif olarak öne çıkması tesadüf değildi. 8 Eylül 1871'de sadarete atanan Mahmud Nedim Paşa'nın 'tenkihât' adı altında liberal reformcu kadroları acımasızca tasfiyesi ve siyaset denkleminde dengeyi Saray lehine kurması, Sultan Abdülaziz'in güçlü bir siyasi figür olarak öne çıkmasını sağladı.
Batıdaki gelişmeleri yakından izleyen Osmanlı devlet adamları ile aydınları şüphesiz Avrupa’daki ihtilâllerden, bunların beslendiği ideolojilerden ve idari değişim ve dönüşümlerden haberdardılar. Osmanlı idari sisteminde mevcut meşveret geleneği ve XVIII. yüzyıldan itibaren ivme kazanan ıslahat/reform tecrübesi, meşruti idare ve anayasa fikrini savunanların en önemli dayanaklarıydı. II. Mahmud devrindeki (1808-1839) kapsamlı idari reformlar, daimî meclislerin teşkili, ardından Tanzimât ve Islâhât fermanlarıyla kuramsal çerçevesi ve kurumsal işleyişi daha da belirginleşen reformlar, anayasal parlamenter sistem taleplerinin zeminini teşkil etmişti. Öte yandan taşra eşrafının meclisler, gayrimüslim unsurların ise cemaat nizâmnâmeleri aracılığıyla karar alma süreçlerine katılması, meşruti idareyi, onun temel ilkelerini ve sınırlarını belirleyecek yeni bir anayasa fikrini ve bu yeni idari düzeni yürütecek bir parlamento teşkili talebini daha da güçlendirmişti.
Şark Meselesi (Question d'Orient, Doğu Sorunu) zamana, mekâna, devletlere veya araştırmacılara göre tanımı ve kapsamı değişen siyasi ve aynı zamanda izafi bir terimdir. Geniş anlamda bu terim, büyük devletlerin Ortaçağda din kavgası, Yeniçağda genişleme ve sömürgecilik rekabeti, Sanayi İnkılâbı’ndan sonra ise hammadde temini, enerji havzalarının kontrolü ve pazar kapma mücadelesi şeklinde tanımlanabilir. Daha spesifik anlamda ise XIX. yüzyılda Doğu medeniyetinin temsilcisi Osmanlı İmparatorluğu'nun güç kaybına paralel olarak hükmettiği geniş coğrafya üzerinde Düvel-i Muazzama’nın rekabeti ve topraklarını paylaşma mücadelesidir. Şark Meselesi'nin yol açtığı bu rekabet, tarafları sürekli değişen savaşlar ve ittifaklar, siyasi bloklar, dış baskı ve müdahaleler, uluslararası konferanslar ve kongrelerin temel motivasyonu ve ana gündem maddesi olmuştur.