Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Feridun Ergin

Feridun ErginAtatürk Zamanında Türk Ekonomisi yazarı
Yazar
Çevirmen
0.0/10
0 Kişi
3
Okunma
0
Beğeni
316
Görüntülenme

En Eski Feridun Ergin Gönderileri

En Eski Feridun Ergin kitaplarını, en eski Feridun Ergin sözleri ve alıntılarını, en eski Feridun Ergin yazarlarını, en eski Feridun Ergin yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
onların milyarları varsa bizim allahımız var.. lol.
Milletlerin zenginliğini gösteren istatistiklere göre, Osmanlı İmparatorluğu I. Dünya savaşı arifesinde son sıralarda idi. Woytinsky'nin tahmin ettiği milli servet tutarları 1914'te Amerika Birleşik Devletleri'nde 42 milyar, Almanya'da 16.5 milyar, Büyük Britanya'da 14.5 milyar, Fransa'da ve Rusya'da 12 milyar, Avusturya Macaristan'da 6.2 milyar ve İtalya'da 4.5 milyar altın sterling idi. Darphane Müdürü Ferit Bey'in ''Nakit ve İtibarı Milli'' adlı eserinde Osmanlı İmparatorluğundaki varlıklar 300 milyon reşat altını olarak hesaplanıyordu. Adam başına milli servet payı bakımından Yunanistan, Romanya, Bulgaristan'dan geride idik. İmparatorluğun parçalanması ve harp zararları yüzünden daha da fakirleştiğimiz bilinen bir gerçekti.
I. Dünya Savaşı'nda asker başına ortalama harcama Almanya'da 4.436, Avusturya Macaristan'da 3.186 ve Osmanlı İmparatorluğu'nda 643 altın dolardı. Seferber edilen her Alman silahlı silahlı kuvvetlerine maliyeti, Osmanlı İmparatorluğu'ndakinin 6.9 katı idi.
Reklam
sabredin, dedelerimiz, ninelerimizin zamanına göre enflasyon iyi. wow.
Sivil halk da büyük sıkıntı çekmişti. Gıda maddeleri karaborsaya düşmüştü. Geçinme endeksleri, 1914=100 esasına göre 1918 yazında 1897'ye yükselmişti.
67 syf.
·
Puan vermedi
·
4 saatte okudu
halk müreffeh, müstakil, zengin olmak istiyor. komşularının refahını gördüğü halde fakir olmak pek ağırdır. -ön bilgi- -18 eylül 1922de türk ordularının kesin zaferi ile sonuçlanan büyük taarruz sonrası milli mücadelenin/kurtuluş savaşının silahlı mücadelesi itilaf devletlerinin tbmmye
Atatürk Zamanında Türk Ekonomisi
Atatürk Zamanında Türk EkonomisiFeridun Ergin · Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı Yayınları · 03 okunma
Atatürk zamanında Kapitülâsyonların "zincirleri" sökülmüş ve ekonominin gelişmesini hedef tutan atılımlar başlatılmıştır. Yeterli sermaye fonları bulunmayan, girişimci iş adamları az olan ve dış âlemden destek görmeyen bir ekonominin yalnız öz kaynaklarına dayanarak kalkınabilme olanağı sınırlıdır. 1929 Dünya İktisadi Buhranı ve onu izleyen Büyük Depresyon da, ekonominin ilerlemesini ayrıca engellemiştir. Türkiye, 1938'de, küçük iktisadi rakamlar ülkesi olmaktan henüz kurtulmuş değildi. Cumhuriyetin on beşinci yılında adam başına ortalama gayrı safi milli hâsıla 115 lira 45 kuruş, tasarruf mevduatı 6 lira 53 kuruş, ihracat geliri 8 lira 56 kuruş ve vergi yükü 12 lira 7 kuruştu. 1923-1938 döneminde yapılmış hizmetlerin değerini rakamlarla ölçmek haksızlık olur. Atatürk zamanında, çetin zorlukları yenerek memlekete daha iyi bir gelecek hazırlamak için sonsuz çaba harcanmıştır. Türkiye'nin ileriki yıllarda erişeceği düzeye doğru ilk adımları O'na ve çalışma arkadaşlarına borçluyuz.
Sayfa 8 - Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı YayınlarıKitabı okudu
"Dehâ, doktrin kalıplarına sığmayan bir niteliktir. Dâhi, sistemlere meydan okuyan, geleneklerin etkisinden sıyrılabilen ve çığır açan kişidir. Dehânın okulu yoktur. Dâhi, kendini yetiştirir. O, daima bir hocadır. Hiç bir doktrinin çömezi değildir. Dâhi, sosyal akımlara kapılmaz. Yeni akımlara kaynak olur ve yön çizer." Bu sözler, Atatürk için söylenmiş gibidir. Atatürk, pragmatist bir devlet adamıydı. Doktrinleri tahlil ederken pratik değerlerini ölçerdi. Katı ilkelere bağlanan ve değişen koşullara uymayan sistemlerin toplumlara yarar sağlayabileceklerini kabul etmezdi. Uygulama alanında sağladıkları sonuçları dikkate alarak politik ve sosyal akımlar hakkında yargıya varırdı. İktisadi konuların ana çizgileri üzerinde durur, ayrıntılarına inmezdi.
Sayfa 9 - Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
İktisadi liberalizm, hür girişim yanlısı olanların doktrini idi. O tarihlerde liberal denilince, politikada ve ekonomide kişisel hürriyete bağlı olanlar ve devlet müdahalesi istemeyenler anlaşılıyordu. Mustafa Kemal "Kesin zorunluk olmadıkça piyasalara karışılamaz" yahut "Tüccar; millet emeğinin ve üretiminin değerlendirilmesinde eline ve zekâsına güvenilen … adamdır." derken liberallerin bağlandıkları düşünceleri dile getiriyordu. Ancak hemen arkasından "Hiçbir piyasayı devletin başıboş bırakmayacağını …" veya "Beş Yıllık Plan uyarınca devletin sanayi tesisleri kuracağını" ilâve ederken liberallerin bulundukları paralelden ayrılıyordu. Memleket ekonomisini olayların doğal akışına bırakacak yaradılışta değildi. Liberal fikirlere açıktı, fakat liberalizmi bir dogma halinde benimseyemezdi."
Sayfa 10 - Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı YayınlarıKitabı okudu
Gazi Mustafa Kemal, meclisi açış nutkunda iktisadi görüşlerine geniş yer ayırdı. "Osmanlı Devletinde, serbest ticaret çığırını açan Tanzimat'tı. Türk üreticisi ve taciri, serbest mübadele rejiminde yabancılarla eşit koşullar ortamında rekabet mücadelesi yapamamıştı. Kapitülâsyənlar milli ekonomiyi sanki zincirlerle bağlamış ve gelişme
Sayfa 11 - Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı YayınlarıKitabı okudu
Milletlerin zenginliğini gösteren istatistiklere göre, Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı arifesinde son sıralarda idi. Woytinsky'nin tahmin ettiği milli servet tutarları 1914'te Amerika Birleşik Devletlerinde 42 milyar, Almanya'da 16.5 milyar, Büyük Britanya'da 14.5 milyar, Fransa'da ve Rusya'da 12 milyar, Avusturya-Macaristan'da 6.2 milyar ve İtalya'da 4.5 milyar altın sterling idi. Darphane Müdürü Ferit Beyin "Nakit ve İtibari Milli" adlı eserinde, Osmanlı İmparatorluğundaki varlıklar 300 milyon Reşat altını olarak hesaplanıyordu. Adam başına milli servet payı bakımından Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya'dan geride idik. İmparatorluğun parçalanması ve harp zararları yüzünden daha da fakirleştiğimiz bilinen bir gerçekti.
Sayfa 12 - Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı YayınlarıKitabı okudu
Birinci Dünya Savaşında asker başına ortalama harcama Almanya'da 4 436, Avusturya-Macaristan'da 3 186 ve Osmanlı İmparatorluğunda 643 altın dolardı. Seferber edilen her insanın Alman silâhlı kuvvetlerine maliyeti, Osmanlı İmparatorluğundakinin 6.9 katı idi.
Sayfa 12 - Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Alman askerinin kullandığından % 85 eksik araç, cephane, giyim eşyası, gıda maddesi ve sağlık malzemesiyle Mehmetçik cephelerde dört yıl düşmanlara karşı koymuştu. Açlıktan, hastalıktan ve soğuktan kırılanlar, ateş hattında kaybedilenleri aşmıştı. Sivil halk da, büyük sıkıntı çekmişti. Gıda maddeleri karaborsaya düşmüştü. Geçinme endeksleri, 1914 = 100 esasına göre 1918 yazında 1897'ye yükselmişti. Rumların ve Ermenilerin kütle halinde memleketten ayrılmaları, piyasada bir boşluk bırakmıştı. Giderken beraber çıkardıkları varlıkları, esasen zayıf olan sermaye kaynaklarını bir miktar daha azaltmıştı. İç ve dış ticarette tecrübeli elemanlar, piyasadan eksilmişlerdi. İktisadi hayatın faal kadrolarında hasıl olan boşluğun doldurulamayacağını Atina'da ve Avrupa'da iddia edenler vardı.
Sayfa 12 - Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı YayınlarıKitabı okudu
İzmir İktisat Kongresi, 17 Şubat 1923'te Gazi Mustafa Kemal tarafından açıldı. Kongre Başkanı, Kâzım Karabekir idi. Çağrılan yaklaşık iki bin temsilciden 1135'i gelmişti. Gazi'nin açış konuşmasında temas ettiği noktalar şöyle özetlenebilirdi: "Sizler, halk sınıfları içinden seçilerek geliyorsunuz. Halkın sesi, hak'ın
Sayfa 13 - Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı YayınlarıKitabı okudu
Büyük Buhran ve Depresyon, bütün dünyada devletin ekonomiye müdahalesini genişletmesine yol açtı. Güdümlü ve planlı ekonomi akımları güç kazandı. Dirijizm ve plancılık eğilimlerinin Avrupa basınında ve iktisat literatüründe destek görmesi, Türkiye'de de yankılar uyandırdı. Aydınlar arasında çeşitli müdahaleci ve hatta totaliter ve kollektivist sistemler yanlısı olanlar vardı. Başbakan İsmet İnönü, koyu devletçi idi. Fethi Okyar'ın 9 Ağustos 1930'da kurduğu Serbest Cumhuriyet Partisinin programı ise liberaldi. Serbest Parti'nin liberal bir programla ortaya çıkması, Halk Partilileri devletçiliğe daha da yaklaştırdı.
Sayfa 15 - Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı YayınlarıKitabı okudu
Devletçilik, politik iktidarın ekonomiye doğrudan doğruya müdahale ederek üretim, dağıtım, paylaşım ve tüketimi düzenlemesi idi. Gerekçelerini ve hedeflerini başka doktrinlerden alan devletçiliğin bilimsel ve teorik sınırları seçik değildi. Devlet müdahalesinin hangi noktaya götürüleceği kestirilemezdi. O tarihlerde, devletçiliğin totaliter ve kollektivist sistemlere bir kamuflaj terim olarak kullanıldığına da rastlanıyordu. Liberalizm'den memlekete hayır gelmemişti. Gazi ve çevresindekiler, haftalarca geçmiş yılların iktisat politikasına bir alternatif olarak devletçilik üzerinde durdular. 1930 sonbaharında, "ılımlı devletçilik' terimini tercih ettiler. 1931'de basılan okul kitaplarında ise, "ılımlı" sözcüğünün kaldırıldığı göze çarptı. Devletçilik kavramı, öğrencilere şöyle anlatıldı: " Bizim devletçiliğimiz bireysel emek ve faaliyeti esas tutmakla beraber, mümkün olduğu kadar kısa zamanda milleti refaha ve memleketi mamurluğa eriştirmek için milletin genel ve yüksek çıkarlarının gerektirdiği işlere ve özellikle iktisadi alanlara devletin ilgisini" yöneltmektir. "Milletin genel ve yüksek çıkarlarının gerektirdiği" durumlarda devletin müdahale edeceğini belirten bu tanım, esnek bir anlam taşıyordu. Gazi, özel konuşmalarında "devletin sanayi tesisleri kurmasından", "hammaddenin kamu iktisadi kurumlarınca işletilmesinden" ve "icraatın hazırlanacak bir plan dairesinde yürütülmesinden" söz ediyordu. Özel sektör sanayi alanında varlık gösteremediğinden, fiiliyatta her şeyin devlete kaldığını düşünenlere rastlanıyordu.
Sayfa 15 - Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı YayınlarıKitabı okudu
Birinci Beş Yıllık Planı hazırlayanlar ve yüksek dereceli memurlar arasında, devlet müdahalesini en ileri aşamasına götürmek isteyenler bulunuyordu. Gazi Mustafa Kemal, 1933'te, devletçilik kavramından Türkiye'de ne anlaşılması gerektiğini en açık şekilde anlatmağa lüzum duydu: "Türkiye'nin uyguladığı devletçilik sistemi, on dokuzuncu yüzyıldan beri sosyalizm teoricilerinin ileri sürdükleri düşüncelerden alınmış bir sistem değildir. Türkiye'nin ihtiyacından doğmuş ve Türkiye'ye has bir sistemdir." "Bireylerin özel girişimlerini ve faaliyetini esas tutmak, fakat büyük bir milletin ihtiyacını -birçok şeylerin yapılmadığını göz önünde bulundurarak- devlet eline almaktır." "Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yüzyıllardan beri bireysel ve özel girişimlerle yapılamamış olan işleri bir an önce gerçekleştirmek istedi ve görüldüğü gibi kısa zamanda başardı. Bizim izlediğimiz yol, liberalizm'den (de) başka bir sistemdir."
Sayfa 16 - Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı YayınlarıKitabı okudu
66 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.