Sevinmeliyiz; meşruiyeti koruyarak mutluluğumuzu izhar etmeli ve paylaşmalıyız. Fakat asla şımarıklık göstermemeli, hafif/bayağı davranışlar sergilememeli, vakarımızı ve asaletimizi korumalıyız.
Acaba paylaşımlarımın ne kadarı menfi içerikli? Karamsar, kötümser paylaşımlarla güveni sarsıyor, umudu öldürüyor muyum?
Oysa ben, güveni tahkim etmek, umudu yeşertmekle memurdum.
İlk kuralın zarar vermemek olduğu bir an bile hatırdan çıkarılmamalı.
Gazzeli müminlerin maruz kaldığı vahşet, ümmetin ne denli vahdetten uzak olduğunu hepimize gösterdi. Bu tablo ortadayken, bazı menfi tutum ve davranışların toplumda yayılması; umudu zayıflatır, ayrışmayı derinleştirir, husumet duygularını kamçılar ve sadece düşmanın işine yarar.
Duruş, kimlik değerlerine sadakatin icabıdır.
Müstakim/tutarlı şahsiyet, duruş olmadan olmaz.
Müslümanın duruşu, ilkeye bağlılık olduğundan ömür boyu sürer, sonuca endeksli değildir.
Gazze'de vahşet var, işkence var, aşağılamanın her türlüsü var, ölüm kol geziyor. Ama kimse terk etmiyor ribatı, ayakta duracak mecali yok ama diriliş için direniyor herkes. Bu durum karşısında basit bir boykotu bile kararlılıkla sürdüremezsek, yazıklar olsun bize, yuh olsun!
Tebessüm, sevgi, merhamet, infak, tepki, mesafe, buğz…
Öyle ki hayatın kendisi “an”lık.
O halde ânı anlamlı kılmaya bakmalı. Zira ânâ dair hiçbir şey geciktirmeye gelmiyor, telafi edilemiyor. Telafi, yeni ânın sorumluluğunda taksire sebep oluyor.