Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Jacob Burckhardt

Jacob Burckhardtİtalya'da Rönesans Kültürü yazarı
Yazar
9.1/10
12 Kişi
51
Okunma
12
Beğeni
2.054
Görüntülenme

Jacob Burckhardt Sözleri ve Alıntıları

Jacob Burckhardt sözleri ve alıntılarını, Jacob Burckhardt kitap alıntılarını, Jacob Burckhardt en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
- " (…) Şunu iyi biliyorum, insanlar çektikleri hastalıklarını bir araya yığıp değiş tokuş edecek olsalardı, herkes yine kendi hastalığıyla evine dönerdi...“ -Heredotos-
Sayfa 167 - Pinhan yayıncılık
Burckhardt'ın Nietzsche üzerinde kuvvetli bir etki yapmış olduğuna şüphe yoktur. Gerçekten de Nietzsche, 1886'da Burckhardt'a şöyle yazıyordu: "Sizin kadar benimle ortak esaslardan hareket eden kimse tanımıyorum. Bana öyle geliyor ki siz de aynı problemleri görüyor, bunlarla bana çok benzer bir tarzda uğraşıyosunuz; hatta belki de siz daha büyük bir şiddetle davranıyor, daha derinlere gidiyorsunuz, çünkü siz benden daha suskunsunuz."
Reklam
“Güç kimin elinde olursa olsun doğası gereği kötüdür”
Ancak her şeyi öğrenmiş olan bir kimse dışarıda hiçbir yerde yabancı değildir. Varlığı elinden alınmış ve dostsuz bulunsa bile yine de o, her şehrin hemşehrisidir ve talih değişikliklerini hiç korkmaksızın küçümseyebilir.
Sayfa 193 - Milli Eğitim Bakanlığı YayınlarıKitabı okudu
Şöhretin babadan oğula geçmediği bu devlette ölümsüzleşme çaresini herkesin bizzat araması gerekiyordu.
Reklam
Dante neden Dante?
Daha hayattayken bazı kimselerin şair, bazılarının filozof ve kimilerinin de teolog diye vasıflandırdıkları Dante'nin bütün yazılarında ezici bir bireysel kuvvet fışkırmaktadır; öyle ki okuyucu, konunun ilginçliği bir yana bırakılsa bile, bu kuvvetin önünde kendini mahkûm hissetmektedir. Yalnız İlahi Komedya'nın hiç sarsılmaksızın baştan sona kadar aynı tarzda işlenmesi bile, ne kadar muazzam bir irade gücünün varlığını şart kılmaktadır! Fakat bu eserin içeriğine bakılacak olursa görülecektir ki, şairin madde ve fikir dünyasında aslını araştırmadığı hiçbir önemli konu yoktur.
XIV. yüzyılın İtalya'sı, sahte alçakgönüllülük ve yaltaklanma gibi şeyleri hemen hemen hiç tanımamaktadır. Hiç kimse göze batmaktan, başkalarına benzememek ve onlardan farklı görünmekten korkmamaktadır.
Floransa, insan sınıfları ile bireylerin değişeduran bir genellikle ilişkilerinin en mükemmel aynasıdır.
Üzülüyorum.
Sürekli olarak tehditler karşısında bulunma durumu, bu hükümdarda hiç şüphe götürmez ki kişisel çaba yeteneğini geliştirmiştir. Böyle suni bir varlık içinde başarıyla tutunabilmek için büyük bir usta olmak gerekmektedir.
Reklam
Bunun bir uzantısı da Atinalıların kötü bir yanı olan çirkin şeyleri usturuplu bir şekilde söyleme huyuydu. Hoş olmayan şeylerin üstünü örtmeyi ve Plutarkhos'un deyişiyle ona sevimli isimler vermeyi tercih ederlerdi. Solon büyük kamulaştırma girişimi için "yüklerden kurtulmak" ifadesini kullanırken tam da bunu yapıyordu. Sonraları halk da fahişelere "hetairai" ve müttefiklere ödenen haraca "katkı" demeye başlamıştı - ama "katkı"yla ilgili sızlanmaları değişmemişti. Askeri işgal "koruma", hapishane "ikametgah" olmuştu. Yenilgi, gemi kazası, ölüm, vb. gibi herhangi bir felaket kibarca bir değişiklikle "talihsizlik"e dönüşüvermişti; Lysias devlette refahın tersini anlatmak için "kötü" yerine "beceriksizlik" veya "istenmeyen bir yön alma" demişti. Şehirlerine ihanet edenlere "şehir konusunda "talihsiz" deniyordu, Aristoteles'in zamanında soygunculara "ekmeklerini kazananlar" dendiği vaktiydi. Bütün bunlar ilginç nüanslar gibi görünebilir, tabii Thukydides Üçüncü Kitabında (82) bunun ne kadar önemli olduğunu anlatmasaydı. Thukydides'in Yunanları ama özellikle de Atinalıları anlatırken çizdiği korkunç tasvirde, çürüme ve çözülmenin nedenlerinden birinin de dilin değersizleştirilip kötüye kullanılması olduğu söylenir.
Sayfa 334Kitabı okudu
Dolayısıyla Yunanların tek ahlak eğitmeni polis idi. Yurttaşlarda geliştirilen niteliğe, yani polis'in erdemleriyle örtüşen erdeme mükemmellik (arete) denirdi. Yunanlar güdülerle ilgili tartışmalarda tümüyle insani bir kaygı olan başkalarının mutluluğu veya ıstırabının üzerinde durmazlardı. Pratikte bu polis'in üyelerine karşı görev kavramının bir parçası sayılmalıydı. Ancak kelimenin tam anlamıyla herkes yurttaş değildi; kadınlarla çocuklar ve tabii metoikoslarla (yabancılar) köleler yurttaş değildi, ama yine de kendilerince ahlaki standartlara uymaları beklenirdi. Bunun dışında polis, ortak bir tanrıya tapmasına rağmen, bu tür beklentilerin oluşhığu dönemlerden itibaren yurttaşlar arasındaki karşılıklı saldırganlık ve kan davalarıyla en güçlü hıtkuları kışkırtan bir şekilde gelişmişti. Hesiodos'un İşler ve Günler'inde en eski tarihlerdeki devlet ve adalet kavramları adaletsizliklerle dolu bir dünya olarak yansıtılır, ama şair buna rağmen okuru bu kavramlara inanmaya teşvik eder. Hesiodos aynı zamanda hiçbir rahibin olamayacağı kadar halkının ilk ve en saygıdeğer öğretmeniydi, dolayısıyla onun görüşlerine değer vermek onların çıkarınaydı.
Sayfa 120Kitabı okudu
Yunanlıların, bulundukları topraklara ister Kafkaslar, ister Küçük Asya, ister Avrupa olsun, başka bir yerden gelmiş olması kuvvetle muhtemeldir; ancak ulusça bunu unuttukları açıktır. Göçlerin dışarıdan içeri doğru değil de bizzat Yunan toprakları içinde meydana geldiği düşünülmekteydi; kabul edilen birkaç istisna ise (Kadmos, Pelops, Danaos
Sayfa 61 - +62, 63Kitabı okudu
Güzel konuşma sanatı (hitabet), Ortaçağ'da bir sığınak olarak barındığı kilisenin etkisini silkip atıyor, yükselmiş bir varlığın zorunlu bir öğesi ve süsü haline geliyordu.
Galeotto şöyle yazmıştı: "Doğru hareket eden ve içindeki doğuştan var olan yasalara uyarak davranan bir insan, hangi kavimden olursa olsun, cennete gider."
107 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.