Marcel Proust okumaya çok çekiniyorum...
Kayıp Zamanın İzinde serisi beni çok zorlayacakmış gibi geliyor, bir türlü başlayamıyorum...
Marcel Proust okursam hiçbir şey anlamayacağımı düşünüyorum...
gibi cümlelere nokta koymanın vakti geldi artık!
Eğer bu tür sorular aklınızı kurcalıyor ve bir türlü Proust okumaya başlayamıyorsanız bu yazı tam size
Jonah Lehrer şöyle diyor;
"Ses duyumuz, oluşum halindeki bir eserdir."
Ne kadar ilginçtir ki; İşitme korteksimizdeki nöronlar, dinlediğimiz eserlerle değişir ve şekillenir. Bu bizim müzik zevkimizi oluşturur. Sürekli yüksek sesle konuşulan, birbirine bağıran bireylerin olduğu bir evde yetişen çocuğun bağırmayı iletişim dili gibi algılaması da nöronlarının bu duruma uyum sağlamış olmasıyla ilgilidir.
Paris'te bir balede genç bir müzisyenin, bestesiyle bütün salonda büyük bir infial yarattığını duymuş muydunuz? Öyle bir kaos ki, tek bir besteyle insanlar birbirini yaralıyor, yumruklar havada uçuşuyor ve çığlıklar içinde kaçışıyorlar. Yükselen öfkenin sebebi bestenin dopamin nöronlarını altüst etmesiydi...
Dopamin en yoğun duygularımızın kimyasal kaynağıdır. Ve dopamin sistemindeki aksaklığın sonu şizofrenidir.
Ve sonra o salondaki hiç bir bünyenin almadığı beste dünyaca ünlü bir yapıta dönüşüyor. Hele şu nöronlarımızın azmine bakın ki, bir süre sonra aklına zarar verebilecek sesleri bile zevkinin bir parçası kılabiliyor. Ondan lezzet almamızı sağlayabiliyor :)
Merak eden arkadaşlar için o meşhur beste :)
(Bahar Ayini)
youtu.be/EkwqPJZe8ms
Fakat endişeye mahal yok, çünkü o yıllardan bu yıllara bunun gibi onlarca beste kulağınıza çalınmış olmalı... :)