Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Josaphat Barbaro

Josaphat BarbaroAnadolu'ya ve İran'a Seyahat yazarı
Yazar
7.8/10
9 Kişi
37
Okunma
0
Beğeni
1.296
Görüntülenme

Josaphat Barbaro Gönderileri

Josaphat Barbaro kitaplarını, Josaphat Barbaro sözleri ve alıntılarını, Josaphat Barbaro yazarlarını, Josaphat Barbaro yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Yeryüzü, mühendislerin kesin delillerle ispatladığı gibi felekler âlemi karşısında o kadar küçüktür ki, sanki daire içinde bir nokta olup onun büyük bölümünü ya su kapladığından ya da aşırı sıcak veya soğuk sebebiyle yerleşilemez durumdadır. Kara parçalarının tümü ise yer kürenin oldukça küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Bununla birlikte,
kendi topraklarındaki yabancıya karşı bir türkmenin davranışı hakkındadır.
Üç günlük bir yolculuktan sonra Tebriz adı verilen şehrin yakınına geldik. Geniş bir bozkırda ilerliyorduk ki birkaç Türkmen’e rastladık. Kürtlerden bir grup ile birlikte yanımıza gelip nereye gittiğimizi sordular: “Onun adına yazılmış mektuplarla Sultan Hasan Bey’in yanına gittiğimizi” söyledim. Bunun üzerine onlardan biri mektupları kendisine göstermemi istedi. Edepli bir şekilde bu mektupları ona vermemin doğru olmadığını söyleyince yüzüme öyle bir tokat vurdu ki dört ay sonra dahi acısı kaldı. Bundan başka tercümanımı da iyice dövdüler. Tasavvur edeceğiniz gibi bizi sızlanır bir durumda bıraktılar.
Reklam
zagros bölgesindeki kürtler hakkındadır.
Bu dağın girişinde oldukça yüksek ve dik yamaçlı bir tepe var. Orada Kürtler denilen insanlar yaşıyor. Onların dilleri komşularının dillerinden tamamen farklıdır. Merhametsiz insanlardır; fakat tanıdıklarına yağmacılık yapacak kadar hırsız değiller. Kürtlerin -bütün geçitleri kontrol edebilmek ve oradan geçen kişileri soymak için- ırmak kenarlarına ve yüksek yerlere kurulmuş çok sayıda şehirleri var. Bu yüzden bu şehirlerden pek çoğunu, memleketin emirleri ve hâkimleri harap etmişlerdir. Zira Kürtler oradan geçen kervanlara büyük zararlar veriyorlar. Bana gelince, ben onların hâl ve hareketlerine dair tecrübelere sahibim. 1474 Nisan ayının sekizinci günü Hizan denilen ve Hasan Bey’in yakınlarından biri tarafından idare edilen şehirden çıktık. Daha önce sözünü ettiğim Hasan Bey’in elçisiyle beraber, şehirden yarım günlük mesafede iken yüksek bir tepenin üzerinde Kürtler bize saldırdılar. Elçiyi, benim yazıcımı ve diğer iki kişiyi öldürdüler. Bana ve geriye kalan yoldaşlarıma eziyet ettiler. Atlarımızla birlikte her ne buldularsa hepsini götürdüler. Ben atın üstündeydim. Tek başıma kaçıp güzergahtan çıktım.
Mardin.
Türkler ve Mağrip Arapları derler ki: “Bu şehir o kadar yüksektir ki halkı şehrin üzerinden uçan kuşları asla göremezler.”
silifke şehrinin birinci sur kapısı hakkındadır.
Bu kapıları demirden yapmışlar, tahta kullanmamışlar. Kapılar 50 ayak yüksekliğinde, genişliği ise bunun yarısıdır. Oldukça müstahkem ve kalın olan bu kapıların imalatına ve parlatılmasına öyle bir çaba göstermişler ki sanki demirden değil de gümüştendirler.
15. asırda gürcüler.
Ata binebilmek için arkası kısa olan uzun bir palto giyiyorlar. Ben onları bundan dolayı kınamıyorum, çünkü Fransızlar da böyle yaparlar. Giydikleri ayakkabının tabanı, ayağın tabanını ve topuğu yukarıda tutar; yani yüksektir. Neticede iki yüksek topuklu ayakkabının üstündeki ayak epey yukarıda olup altındaki boşluktan bir yumruk kolayca geçer ve zorlukla yürünür. Bu konuda onları kınamıyorum, çünkü İranlılar da bu tür yüksek ayakkabılar giyerler.
Reklam
tetari: (tatarca) para
Şimdi, Tetari’nin tam olarak “beyaz” manasına geldiğini iyice hatırlıyorum. Bundan gümüş para anlaşılıyor. Yunanlıların paraya beyaz anlamına gelen “Aspri” dedikleri gibi, Türkler de beyaz anlamına gelen “Akçe” derler.
Tatarlar, şahinleri ellerinin birinin üstünde tutarlar ve diğer ellerinde, yoruldukları zaman şahin taşıdıkları ellerine destek vermek amacı ile bir asa taşırlar. Çünkü bu kuşların her biri iki kartal büyüklüğündedir. Bazen, ordunun üzerinden bir grup kaz uçar; askerlerden bazıları tüysüz, eğri-büğrü oklarını onların tarafına atarlar. Bu oklar havada oraya buraya uçup her nasılsa kazların, boynunu ayağını veya kanadını kırarlar.
tatarlar arasındaki,
"Bu Deli Bahadır”lardan pek çoğu savaş veya çatışmalarda canlarını hiçe sayarlar, hiçbir tehlikeden korkmazlar. Hatta, korkusuzca ve akılsızca ileri saldırıp kılıç savururlar. Nitekim korkaklar da onlardan örnek alıp savaşta cesaretli davranırlar. Bana göre bu Deli Bahadır unvanı onlar için oldukça uygundur. Çünkü onlar arasında -ahmaktan başka-yiğitlik veya bahadırlık unvanına layık kimse görmedim. Zira, size soruyorum, bir kişinin dört kişiye karşı savaşması ahmaklık değil midir? Bir hançer ile birkaç kılıca karşı savaşa gitmek delilik değil midir?
(Barbaro'nun) Yanında Venedik Cumhuriyeti tarafından Akkoyunlulara gönderilen ateşli silahlar, bunlara ait mühimmat ve bu silahları kullanmayı öğretecek subaylar ile bunları temin etmek amacıyla Uzun Hasan Bey tarafından Venedik Cumhuriyeti nezdine gönderilen elçi de bulunuyordu. Seyahatnameden anlaşıldığına göre ateşli silahlar Karaman limanlarına indirilecek; Uzun Hasan Bey ya Karaman sınırlarına kendisi gelerek ya da adamlarını göndererek getirilen silahları ülkesine götürecekti. Fakat Osmanlıların, Karamanoğlu topraklarını ele geçirmesi üzerine Kıbrıs’a kadar getirilmiş olan silahlar ve subaylar mecburen geri döndürüldü. Barbaro ise cesaretle yoluna devam ederek sufi kılığında Osmanlı ülkesinin güney sınırlarından Ramazanoğlu ve Dulkadirli topraklarını geçerek Akkoyunlu ülkesine girdi. Meşakkatli yolculuğu esnasında başından geçenleri anlatmaktan pek hoşlanmadığı anlaşılan Barbaro, sadece başkent Tebriz’e yaklaştığı sıralarda Kürtlerin saldırısına uğradığı ve Uzun Hasan Bey’in elçisinin öldürüldüğü olay ile bir Türkmen’den yediği sert bir tokatı nakletmektedir.
56 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.