Yaşamak belki
bir kadının her gün filesiyle geçtiği uzun bir caddedir
yaşamak belki
bir adamın kendini aştığı bir iptir
yaşamak belki okuldan dönen çocuktur
yaşamak belki sevişme arasında yakılan bir sigara ya da....
İranlı kadın şairlerin eserlerini derleyen ve yaşam öykülerine ilişkin küçük bilgiler ve fikirler veren bu kitap, bana sorulursa fazlasıyla geride kalmış. Birkaç dergi editöründen başkasının dikkatini çekmeyeceği kanısı oluşturan kitabın derleme ve çevirisini de yaptığım küçük bir araştırmayla bu konuda epey uzman bir ismin yaptığını gördüm. Modern İran Edebiyatı Üzerine Bir Bibliyografya Denemesi başlıklı bir akademik çalışma da yapmış olan Kenan Karabulut'un masallardan bugün severek izlediğimiz İran sinemasına ilham vermiş roman ve öykülere değin pek çok alanda kalem oynatmış olması, pek titizlikle ele alınması gereken şiir çevirisi konusunda da içimizi rahatlatıyor. Zira her ne kadar benzer coğrafyalarda nefes alıp veriyor olsak da Farsça'nın ironi kalıplarıyla Türkçe arasındaki düşünme biçimi farklarını şiirleri okurken görebiliyorsunuz.
Bu derleme kitap öte yandan bize kadın şairlerin imgelemine dair önemli gözlemler yapma fırsatını da veriyor. Örneğin şarap, kadeh, gece, sokakta oynayan çocuk gibi imgelerin İranlı kadın şairler arasında en ortak imgeler olduğunu görmek gibi.
Asırlarca monarşiden oligarşiye, adı değişen zalimliğe rağmen zarafetini gerekirse yer altında sürdürmüş bu halkın sanatı, kavurucu sıcakta serin bir dehlizde kekik kokuları eşliğinde kadife bir sesin söylediği şarkıları dinlemek gibi. Hele bir de bunun öznesi kadın şairlerse... Emeği geçenlere teşekkürler...
Yarın İçin Bir DalKenan Karabulut · Papirüs Yayın Dağıtım · 200413 okunma
Ellerim
sadece iki yaslı yanık sap
ve bakışım
afallamış bir kuş
yalnızlık çatısında....
Ah...
ben yapmacık ellerden
çocuksu dünyadan getirdiğim gülümsemeyle
meyve tattım
ve an 'larımın
geri dönüşsüzlüğümün binlerce yılını belirsiz sokakların kıvrımlarında
aynaların pasında ölenlerin
kaybettim
gölgelerin yoğunluğunda.
Benim küçük odam bir buluttur,
ve yalnız, kırılmış ve yorgun bir kadın
aynanın içinde ağlamaklıdır.
Rüzgârın sesi,
sonbahar yapraklarının titrek sesi,
ve yağmurun tekrarlanan hıçkırıkları!...
Niçin bu aynanın gönlü hep boştur?!
Baharın yeşilliği geldi ama
kokun bu evde sarmadı
O sıcak ve sevecen çehren
diğer insanların gözünde gülmedi
Söğüdün şefkat dolu o gölgesi
gittiğim gölgeden izi vardı
sensiz her menekşenin açması
benim iç kavgamın açıklamasıydı
Ah, ama... ne yazık
seher vakti bahar güneşinin altın renkli
çiçeği açtığında
birisi uzaktan beni çağırıyor
ve bana diyor ki: Sonsuz gezintin
ve kalbin ölecek!
Sen onu yıldız sanıyorsun!
Senin karanlık gecen
bol ışıklı olmayacak
gönül onun aşkından vazgeç!
Kalbimin kurumuş çölüne
gel sen yağmur ol.
Ömrümün kış mevsimine
şimdi
senin aşkın yüzünden kuruntularımın bolluğuna,
şakayık güzel kokusu gibi,
kırlangıçlar bağırtısı gibi,
gel, gel ve beni baharın müjdecisi yap.
Sözün başlangıcında
bir keder kalkıyor
yaramın yarıklarından
hangi gölgeyi kaldırayım?
Zaman o küçük kanadını
Benim büyük üzüntümde
ıslatıyor
kendime gelmeden önce
gitmeyi kaybettim
suskun bir kuştum
biraz uçma hasretinde
güneşin yüzünden yok olduğum gözlerde korkmaktaydım
çünkü sırtlan gölgesi
ayak izimi koruyordu.
"Bahardır
inan!
İnançsız!" dediler
Bir mırıltı duyuyorum
bir kuş sesi başladı tenim titriyor
inanıyorum.
Kimsesiz mahkemede
şair olmak suçuyla beni suçlu saydılar
ve kabilemin insafsız heyeti
nefesimin katline oy verdiler
ve şiir boğazımı kestiler.
O kadar kaldım
ki gölgeler değişen düşüncelerimi
çiğnediler
ve tenim eskiliğin kokusunu aldı.
"Bahardır
pencereden perdeyi kaldır" dediler
hayır dedim
inanmıyorum çünkü
hiç kimse telgraf tellerinin üzerinde
büzülmüş olan
üzgün kırlangıçlarımın sesini bana
iletmedi.