“Ölçüsü düzgün olmayan terazi iyi tartmaz, çeliği iyi dövülmemiş parlak kılıç işe yaramaz, güzel olmayan söz iyi sonuç vermez, amelsiz ilim netice vermez, adaletsiz ülke baki olmaz.”
Bir milletin tarihî, başından geçen olayların tren vagonları gibi üç uca eklenmesi gibi oluşturulan bir zaman kararı değildir. Asıl tarih, milletin o olayları hangi zihin haliyle yaptığıdır. Milletin zihniyetini yani dünya karşısındaki ruhsal tutumunu bilmeden tarihini yazmak mümkün değildir.
İngilizler hakkında ne kadar yazı yazılsa azdır. Çünkü, İngiliz milletini tanımamak yüzünden her millet zarar çekmiştir. İngilizleri yanlış bilmemiz sebebiyle, bizim uğradığımız zararların haddi hesabı yoktur.
Ziya Gökalp
İtalyan tarihçi Paul Jove, Osmanlı savaşçısının üstünlüğünü yemek tarifi verir gibi üç maddeye bağlamış ve isabetli bir çıkarım yapmıştır.
"Amirlerine tereddütsüz itaat ederler, muharebede canlarını düşünmezler, sadece su ve arpa ile kanaat ederek uzun zaman yürüyebilirler."
Fatih Sultan Mehmet Doğu roma'yı tarih sahnesinden sildikten sonra fethettiği kostantiniyye ye gidince ilk kişi Ayasofya önünde atından inip fetihte kendi nefsine pay vermemek için yerden bir avuç toprak alıp başından aşağı serpmiş ve şu Farsça şiiri okumuştur:
"Perdedari mi koned bur kasr-i kaysar ankabut
Bum nevbet mizened ber gonbed-i afrasiyab."
(Efrasibabn'in kubbesi üzerinde baykuş nöbet tutuyor,
Kayser'in kasrında örümcek perdedarlık ediyor.)
Yani elde eden ve marur sezar'a karşılık elde etmeyi Allah'tan bilen kendisinin aracı olduğunun farkında ve bu elde edilme olayından ibretle Hikmet alan bir hükümdar. Batı ruhu ile Osmanlı ruhu arasındaki fark budur.