Net olan bir şey var ki; danışmanlıkların, müdürlüklerin, genel müdürlüklerin kısacası dünyadaki mevki ve makamın sonu yok. Büyük bir hırsla ve istekle fani olana bu kadar saldırmak, sarılmak bize felaketten başka bir şey getirmeyecektir. Rızık kazanmak ile rızık kazanmayı bir kazanç haline getirmek bambaşka şeylerdir, birinde Allah'a güven varken diğerinde haşa güvenden şüphe etmek vardır. Hepimiz öleceğiz, ölmek için buradayız ve bizden geriye yaptığımız maddi yatırımlar, projeler değil kendi ailemiz ve evladımız başta olmak üzere insana yönelik yaptığımız yatırımlar ve projeler miras kalacaktır. Unutmamak ve unutturmamak ümidiyle.
Şehirleşme, sadece coğrafi bir hareketlilik değil aynı zamanda eski hayat tarzını bırakıp yeni bir hayat tarzına geçmektir İbni Haldun'a göre. Bu anlamda şehirleşme, şehirlileşmeyi de içeren bir süreçtir. Ancak şehirlileşme konusunda oldukça kötümser bir görüşe sahiptir. Çünkü şehirlileşme, ahlaki çözülme ve çürümeye neden olmaktadır:" Şehir ahalisi her çeşit lezzetler, bolluk ve genişlik içinde yaşamaya alıştıkları, dünyanın ve kendi arzu ve heveslerinin düşkünü oldukları için şehirlilerin fena ve bozuk birçok huy ve kötülükleriyle nefislerini lekelerler. Bundan dolayı iyilik yollarından o nispetle uzaklaşırlar."
"Doğu insanının gönlü 'huzursuz' değildir. Sadece meşrebi hüzne dönüktür. Bu ulvi bir şeydir. Eşya, haz ve tene karşı hep gelip geçiciliğin gölgesiyle bakmayı sever doğu insanı. Hüzün bize başı ve sonu olan bir şeyi hatırlatır her zaman. Bu dünyanın gelip geçici olduğunu, dünya gurbetinde yaşadığımızı bilmek durumudur hüzün. ("Göçtü kervan kaldık dağlar başında" Yunus Emre) Ondan ayrılmanın, ona kavuşmanın hüznüdür. Ama hep bir 'O' vardır. Kesin bir yalnızlık hali değildir. Bir ayrılıştan başka bir kavuşmaya doğrudur hüzün"