Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Maxime Rodinson

Maxime RodinsonMuhammed yazarı
Yazar
7.5/10
39 Kişi
126
Okunma
19
Beğeni
2.707
Görüntülenme

Maxime Rodinson Sözleri ve Alıntıları

Maxime Rodinson sözleri ve alıntılarını, Maxime Rodinson kitap alıntılarını, Maxime Rodinson en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Romantiklerin Doğusu, geniş yığınların hafızasında uzun zaman yaşayacak olan imajı ile baştan başa bu tabloda ve Orientales'dedir. Hugo eserinin ilk şiirlerini 1825'te yazmış, bir renk, bir debdebe, barbarca bir vahşet cümbüşü, haremler, saraylar, kesilen kelleler, çuval içinde denize atılan kadınlar, filikalar, hilalli sancaklarla süslü kadırgalar, lacivert kubbelerin yuvarlaklığı, beyaz minareler, odalıklar, harem ağaları, vezirler, hurma ağaçları altındaki çeşmeler. Bu renkli tablolar keyfi yerinde Batı burjuvalarının derin içgüdülerini, bulanık şehvaniyetlerini, şuuraltı mazoşizm ve sadizmlerini tatmin eder, hem de ucuzca. Heine'nin de söylediği gibi, Batılılar Doğu'ya gittikleri zaman bile, orada bu imajı arayacak, gördüklerini insafsızca ayıklayacak, yerleşmiş bulunan görüşe uymayan ne varsa görmezlikten gelecektir.
Sayfa 65
İyimserlik bu asrın hakiki dinidir. Bu zinde optimizm şöyle bir inanca yol açmıştı: İnsanlar fitri kabiliyetleri bakımından eşittirler. Bu itibarla Batı, İslam dünyası aleyhinde söylenen şeyleri tenkitçi bir görüşle ele alabilirdi artık. Doğu'da gaddarlık ve yabanilik var, diyorlardı. Doğruydu da... Ama Batı "sütten çıkmış gümüş kaşık mıydı sanki... Gösterilmişti ki esirlik Osmanlılarda başka ülkelerinkinden çok daha yumuşaktı. Hıristiyanların da korsanlıkta onlardan geri olduğu söylenemezdi. İstibdat yüz karası bir siyasi idareydi. Ama incelenmesi de lazımdı. Her yöntem gibi ekolojik ve sosyal sebeplerle izah edilebilirdi. Doğu'nun için- de bulunduğu coğrafi şartlar despotizmi geliştirmişti belki, ama bu, zaman zaman başka ülkelerde de görülmemiş miydi?
Sayfa 56
Reklam
Önceleri felsefe ve tabiat ilimleri pek farklılaşamamıştı. Tabiat ilimleri hakkındaki makbul el kitapları ilmî diyeceğimiz bir metodolojiyle, mantık ile, kozmos ve insan hakkındaki eserlerle desteklenmek gerekiyordu. Aynı yazarlar Aristo'ya, Ibni Sina'ya yöneldiler. Latin Batı ise Aristo'yu zamanla ve parça parça tanıyacaktı. Cremona'lı Gerard (1114-1187) Toledo'ya gidip Yunanca metinlerin Arapça tercümelerini aradı. Maksadı onları Latinceye çevirerek Batı'nın felsefe hazinesini zenginleştirmekti. Aynı yıllarda İbni Sina'nın büyük felsefi ansiklopedisi Kitab el Şifa da çevriliyordu Latinceye. 1180'de İbni Sina'nın felsefi eserleri tamamlanmış ve Avrupa'da yayılmaya başlamıştı. Etkisi büyük oldu bu yayınların. Onu öteki filozofların tercümeleri takip etti. Böylece Batı mütefekkirleri arasında yeni bir Müslüman imajı doğdu. İslâm dünyası, felsefenin heybetli bir beşiği idi. Halkın kafasında yaşayan gülünç ve iğrenç İslâmiyet imajıyla, aydınların kafasındaki bu hürmetkâr imajı bağdaştırmak pek güçtü. Filozof ilahiyatçılar Ibni Sina'nın Müslüman dünyasına ait atıflarını Hıristiyan dünyaya aktarır. Mesela Roger Bacon (1214-1292), lbni Sina'nın imamlar için söylediklerini Papalık müessesesine uygulamaya çalışır.
Sayfa 29
Marx doğru söylemiş: "İlim için şehrah yoktur", ilimde adım adım ilerlenir. Önce geri dönüp yürüdüğünüz yolu tespit ettikten sonra öne atlayabilirsiniz. Bilgin, Hippokrates'in vecizesini bir an bile hatırından çıkarmamalı. Bütün Batı ilmi bu vecize ile başlar. Arap yazarları, büyük bir zevkle, dillerine çevirmişlerdir bu düşünceyi: "Hayat kısa; sanat uzundur. Fırsatı kaçırdın mı, yandın. Denemek tehlikeli, düşünce güç.'
Sayfa 107
Persler, Suriyeliler, Mısırlılar, Berberiler, Gotlar, Grekler ve daha niceleri akın akın Araplara bağlandılar. Kendilerini Arap kabul ettiler ve gerçekten Araplaştılâr.
Sayfa 337 - Doruk Yayınları
Günün geçerli olan düşünceleri, ilmî çalışmaları etkiler. Onlardan pek etkilenmez. Başkasının algılamaları, başkasını olduğu gibi değil, tehdit ve ümit olarak neler ifade ediyorsa, kendi tutku ve çıkarlarıyla ilgili olarak ele alır. Mühim olan bir iç akımı güçlendirmek veya örneklemektir. Hiç kimse, kendi dışında bir milleti ve kültür dünyasını başkasının hayrına sevmez, sevgileri de, nefretleri de belli sebeplere dayanır. İdeolojiler nasıl oluşursa, imajlar da aynı yollardan geçer. Yeni yeni fark edilmeye başlanan geniş bir alan bu.
Sayfa 120
Reklam
Bu iki düşman, bütün nefretlerine rağmen, birbirine saygı da duyuyorlardı. Bir İtalyan Haçlı neferi 1097'de savaştığı Türklerin yiğitliğini, uyanıklığını ve askeri meziyetlerini hayranlıkla dile getiriyordu. Ona göre bu değerlendirme karşılıklıydı. Türkler, "Haçlılar da Frenk soyundan," diyorlardı. Dünyada şövalye denecek iki topluluk vardı yalnız: kendileriyle, Frenkler. O tarihlerde bunları söylemek her babayiğidin kârı değildi. Haçlı şöyle devam ediyordu: "Türkler de İsa dinine inanmış olsalar" "kuvvetçe, cesaretçe, savaş bilgisince kimse onlarla aşık atamazdı. "
Sayfa 32
Şimdi de Türkiye'ye parazit oldu bu çöl çapulcuları!
Çöl şartlarına son derece kolaylıkla uyum sağlayan bir hayvandır deve. Nitekim, Arapların bedevi dedikleri küçük göçebe toplulukları da, varlıklarını sağlayan develere bağlanmışlardır. "Her hayvanın bir paraziti vardır," diyor Sprenger, "devenin paraziti de Araptır..."
Sayfa 34 - Doruk Yayınları
İnsanın kendisini aldatma kapasitesi sınırsızdır.
Sayfa 258 - Doruk Yayınları
Kültür düzeyine gelince, bazılarına göre Türkler o zaman moda olan hayali şecereler içine Avrupa kavimlerinin kardeşi olarak sokuşturulabilir. Mesela, neden Truvalıların çocuğu olmasınlardı? Fransızlar ve İtalyanlar gibi onlar da kral Priam'ın veya cedlerinin torunu olabilirlerdi. Başkaları olmaz diyordu. Böyle olursa, Anadolu'nun Türklere bırakılması gerekmez miydi? İtirazcılar başka bir tez ileri sürüyorlardı: İskitlerin torunu olmalıydı Türkler. Böylece Hıristiyanlarla aralarındaki düşmanlık da izaha kavuşuyordu az çok. Demek ki, kafirlere karşı bir savaştan çok barbarlara karşı bir savunma söz konusu. Herodotos'u ve Ksenophon'u okumuş kimselerin çok hoşuna gidiyordu bu.
Sayfa 44
Reklam
Özetlemiş
Her ideoloji akımı, kutsal bir tarih inşa eder kendine; zuhurunu, çağın felaketlerine karşı zorunlu bir ilaç gibi gösterir. Gücünün kaynağı, tabiatüstü veya hiç değilse imtiyazlı faktörlerdir. Beşer tarihinin kaçınılmaz sonucudur. Kurucusu benzer olmayan vasıflarla donatır, bazen TANRILAŞTIRIR.
Anladık, tarih ezeli bir yeniden başlayış değil. Bir asır, başka bir asra göz kırpar boyuna, suç ortağı gibi. İdeolojilerin tarihi, oluşumları ve çözülüşleri, anlamlı benzerliklerle doludur.
Sayfa 169
Hazreti Muhammed'in savaş boyunca geri hatlarda, kendisi için kurulan bir çadırda kaldığı gerçektir. Heyecanla dua ediyordu, tedirgindi. Bir ara çadırdan çıktı ve düşmanların bulunduğu tarafa bir avuç çakıl taşı fırlattı: "Yüzünüzü şeytan görsün!" diye bağırdı. Bu törensel jestini dinsel teşviklerle tamamlıyor ve şöyle haykırıyordu: "Muhammed'in ruhunun yüce sahibi Büyük Allah adına söylüyorum, bugün gerilemeyen, dövüşün çilelerine göğüs geren her savaşçı, eğer ölürse doğrudan doğruya cennete gidecektir!" Ümeyr ibn el-Hamam, elindeki hurmaları yiyordu, Peygamberin bu sözlerini işitince şöyle bağırdı: "Demek, cennete girmek için şu heriflerin elinde şehit düşmek yetiyor?". Hurmaları fırlattı, kılıcını çekti ve düşman hatları arasına daldı, kısa bir süre sonra da şehit düştü.
Sayfa 201 - Doruk Yayınları
Sıradan insanlar, ideolojilerin mantığına hiçbir zaman çok dikkat etmezler.
Sayfa 282 - Doruk Yayınları
Yeni dinin ortaya koyduğu ahlâk anlayışının, varolan Arap ahlâkından kökten bir kopuşu temsil ettiği doğrudur.
Sayfa 160 - Doruk Yayınları
324 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.