-"Peki dervişim sen inanıyor musun cin diye bir şeyin varlığına?"
-"Bilmem," dedi Revan derviş kayıtsızca. "Bence bu âlem insan denen iki ayaklı hayvanlar için fazla büyük."
Ne kadar ketum olursa olsun insanın dertleşmeyeni yoktur. İnsan derdini de cürmünü de mutlaka dillendirir. Ama başka bir insana ama aynada kendine, ama çiçeğe böceğe ama kör kuyuya. Anlatmayan insan çatlar.
Böyle lafı sündürmenin hele hele kelimelerin masumiyetinden faydalanarak hakikatlerin üstünü örtmeye çalışmanın anlamı da yoktu, yakışık alır tarafı da.
Kitabın ilk incelemesini yazmak bana nasip oldu. Okuyacak olanlar benden daha şanslı, zira ben o dolu dolu 272 sayfanın nasıl bir çırpıda bittiğini anlayamadım.
Daha ilk sayfada akışa kapılacağımı anlamıştım, sonrasında olay örgüsünün yanında, yazarın her kahramanla ayrı ayrı tanıştırma tarzı içine çekiverdi kitabın. Karakterleri öyle anlatmış
Bir kitap aynı anda hem tarihi, hem polisiye, hem mistik hem de gayet gerçekçi olabilir mi? Sizi hem ürkütürken hem de güldürebilir mi? Bu kitabı okuduktan sonra bu sorulara "evet tabiki olabilir" demek, işten bile değil. Yazarın ilk kitabı olduğunu öğrendikten sonra "gerçekten bazı insanlar yazar olmak için doğuyor" diye,
Akıcı anlatımı, anlaşılır dili ve her sayfada içine çeken olay örgüsü dolayısıyla kitabı bir türlü elimden bırakamadım. Sürpriz finali beni çok etkiledi, çok sürükleyiciydi. Yazarın betimleyici anlatımı sayesinde o yıllarda, o yerlerde, o olaylarda buluyor insan kendini. Küçük bir Osmanlı sancağının esamesi okunmayan sıradan bir şehrinde görünüşte basit bir olayın ardına o iki yolcuyla beraber düşelim dedik konu nerelere geldi :) Çok beğendim, tekrar okuyacağım kitaplar arasında. Yazarın kalemine sağlık.
“Halbuki, insanın duyduğundan ibret aldığı koskoca bir yalandır; yaşadığından alırsa ne âlâ. Ayrıca siz anlatacaklarıma hikaye dediğime bakmayın, hepsi hakikat.”
Kitabü'l PinhanMehmet Ali Arslanbaba · Divan Kitap · 20233 okunma