Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Mesudî

9.2/10
6 Kişi
23
Okunma
9
Beğeni
1.657
Görüntülenme

Hakkında

Bağdat’ta dünyaya geldi. Eserlerindeki bazı ifadelerden hareketle 280 (893) yılı civarında doğduğu tahmin edilmektedir. Meşhur sahâbî Abdullah b. Mes‘ûd’un soyundan geldiği için Mes‘ûdî, Hüzeyl kabilesine mensubiyetinden dolayı Hüzelî nisbeleriyle tanınır. Hayatı hakkındaki bilgiler büyük ölçüde Mürûcü’ẕ-ẕeheb ve et-Tenbîh ve’l-işrâf adlı eserlerine dayanmaktadır. İbnü’n-Nedîm oldukça kısa yer ayırdığı Mes‘ûdî’yi Mağribî nisbesiyle kaydederse de (el-Fihrist, s. 171) bu doğru değildir. Mes‘ûdî gençlik dönemini geçirdiği Bağdat’ta Vekî‘, Hasan b. Mûsâ en-Nevbahtî, Ebû Ali el-Cübbâî, Kāsım b. Muhammed el-Enbârî, Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Zeccâc, İbn Düreyd ve Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî gibi âlimlerin öğrencisi oldu. Bir ara Basra’ya giderek Ebû Halîfe Fazl b. Hubâb el-Cumahî’den istifade etti. Ca‘fer b. Muhammed b. Hamdân el-Mevsılî (ö. 323/935) ve Ebû Bekir es-Sûlî de onun özellikle faydalandığı âlimlerdendir. Tâceddin es-Sübkî, Şâfiî âlimi Ebü’l-Abbas İbn Süreyc’in vefatı sırasında (ö. 306/918) kendisini ziyarete gelenler arasında Mes‘ûdî’nin de bulunduğunu, onun Risâletü’l-beyân ʿan uṣûli’l-aḥkâm’ını dinleyip yazdığını kaydeder (Ṭabaḳāt, III, 456-457). Mesûdî aldığı dersler ve okuduğu kitaplarla yetinmeyip bilgisini arttırmak için Mağrib ve Endülüs hariç dönemin İslâm coğrafyasında, hatta İslâm coğrafyası dışında uzun seyahatler yaptı. 300’de (912) henüz Bağdat’ta olduğu bilinen Mes‘ûdî, bu tarihten üç yıl sonra muhtemelen ilk olarak İstahr’a gitti ve aynı yıl Hindistan’a geçti. 304’te (916) Uman üzerinden Bağdat’a döndü, 306-316 (918-928) yıllarını Irak, Suriye ve Arabistan’da geçirdi. 320’de (932) Hazar ve İrmîniye bölgesini dolaştı. 330 (941) veya 331’de (942) Mısır’a gitti. Mürûcü’ẕ-ẕeheb adlı eserini 332 (943) yılında Fustat’ta kaleme aldı. 334’te (946) Dımaşk’ı ve Antakya’yı ziyaret etti. İskenderiye ve Yukarı Mısır’ı da gezerek 336’da (947) tekrar Fustat’a döndü. Bu tarihten sonra seyahat ettiğine dair bilgi bulunmamaktadır. Son yıllarını Fustat’ta geçirdiği anlaşılan Mes‘ûdî, burada çalışmalarını gözden geçirmek ve et-Tenbîh gibi yeni eserler yazmakla meşgul oldu. Cemâziyelâhir 345’te (Eylül 956) vefat etti. Ölüm tarihi 346 (957) olarak da kaydedilmektedir (Yâkūt, XIII, 90; İbn Hacer, IV, 225). Büyük ilim merakı, çok yönlü bir kişiliği olan Mes‘ûdî eserlerini telif ederken çeşitli kaynaklardan faydalanmıştır. Mürûcü’ẕ-ẕeheb’de aralarında Aristo, Eflâtun ve Batlamyus’un Arapça çevirileriyle Pehlevîce’den tercüme edilen kitapların da bulunduğu 165’ten fazla kaynağı zikretmesi bunu açıkça göstermektedir. Ayrıca bazı hıristiyan müelliflerle görüşüp tartışmış, eserleri hakkında değerlendirmelerde bulunmuştur (et-Tenbîh, s. 154-155). Mes‘ûdî eski müelliflerin verdiği bilgilerin mutlak doğru, aşılamaz ve eleştirilemez olmadığını, yeni bilgi ve tecrübelerle onları aşma imkânının her zaman bulunduğunu vurgulamıştır (a.g.e., s. 76). Özellikle İslâm coğrafyası dışına da ilgi duyması, farklı coğrafya, toplum ve kültürler hakkında bizzat kaynağından bilgi almak gerektiğini söylemesi (meselâ bk. a.g.e., s. 105), bu husustaki merakını ve ufkunun genişliğini göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Kara ve deniz yoluyla gerçekleştirdiği seyahatlerinde kendi gözlemlerinin yanı sıra âlimler, denizciler, tâcirler, seyyahlar, devlet memurları, farklı din ve mezhep mensupları ile görüşüp bilgi alan Mes‘ûdî, İslâm tarihçisi olmanın ötesinde aynı zamanda bir dünya tarihçisidir. İbn Haldûn, çok yönlü bir âlim olması dolayısıyla onun tarihçilerin pîri/imamı kabul edildiğini söyler (Mukaddime, I, 248). İbnü’l-İmâd da çok seyahat ettiğini vurgulayarak tarih alanında başkalarının yapamadığını gerçekleştirmeyi başardığını belirtir (Şeẕerât, II, 371). İbn Hurdâzbih, Ya‘kūbî, İbn Rüste ve İbnü’l-Fakīh gibi Irak okuluna mensup coğrafyacılardan biri olan Mes‘ûdî’nin coğrafya açısından en önemli sayılabilecek görüşü belirli bir bölgenin coğrafyasının o bölgedeki insan, hayvan ve bitki örtüsünü doğrudan etkilediğine dair kanaatidir. Eserlerinde Seylan, Tibet, Çin ve Madagaskar’dan bahsetmekle birlikte onun buralara gidip gitmediği tartışmalıdır. Çünkü buralara dair bilgileri genellikle Basra’da görüştüğü Ebû Zeyd es-Sîrâfî’den dinlediklerine ve Aḫbârü’ṣ-Ṣîn ve’l-Hind adlı esere dayalı olarak anlatmaktadır. Mes‘ûdî birçok hususta yüzeysel kaldığı, konudan konuya geçtiği, bunun eserlerini sistematik olmaktan uzaklaştırdığı, çeşitli efsanelere yer verdiği, savaşlardaki asker sayıları için abartılı rakamlar zikrettiği söylenerek eleştirilmiştir. Meselâ bazı konuları açıklarken Mes‘ûdî’nin rivayetlerine dayandığı görülen İbn Haldûn, onun Sînâ çölünde Hz. Mûsa’nın etrafında İsrâiloğulları’ndan 600.000 kişilik bir ordu bulunduğuna, İskenderiye şehrini kuran Büyük İskender’e deniz hayvanlarının engel olduğuna (Mukaddime, I, 209), Roma’daki sığırcık kuşu heykeline ve Mağrib’de bütün binaları bakırdan olan Medînetünnühâs adlı şehir bulunduğuna dair rivayetlerini tenkit etmekte (a.g.e., I, 256) ve ehil olup olmadığına bakmaksızın muhatabından ne duyduysa naklettiğini söylemektedir. Bununla birlikte Mes‘ûdî’nin eleştirildiği bazı noktaların diğer Ortaçağ tarih ve coğrafya kitaplarında da görülebileceği unutulmamalıdır. Ayrıca onun bir gözlemci olarak gördüklerini ve duyduklarını aktarmakla yetindiği düşünülebilir. Şiî müelliflerinin İmâmiyye Şîası’na mensup kabul ettikleri Mes‘ûdî’yi Zehebî, Tâceddin es-Sübkî ve İbn Tağrîberdî gibi Sünnî müellifleri Mu‘tezilî diye tanıtır. İbn Hacer el-Askalânî ise onun Şiî ve Mu‘tezilî olduğunu belirtir. Tâceddin es-Sübkî, Mes‘ûdî’yi Şâfiî âlimleri arasında zikreder. Ancak İbnü’l-İmâd, Şâfiî fakihi Mes‘ûdî’nin başka bir şahıs olduğunu söyler. Mes‘ûdî IV. (X.) yüzyılda birçok örneğine rastlandığı gibi Şiî eğilimli Mu‘tezilî bir âlim kabul edilebilir.
Tam adı:
Ebu el-Hasan Ali bin el-Hüseyn bin Ali el-Mesûdî
Unvan:
Mürûcü’ẕ-ẕeheb adlı eseriyle tanınan tarih ve coğrafya âlimi, seyyah.
Doğum:
Bağdat, Irak, 896
Ölüm:
Kahire, Mısır, 956

Okurlar

9 okur beğendi.
23 okur okudu.
3 okur okuyor.
30 okur okuyacak.
1 okur yarım bıraktı.
Reklam

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Haha :d Geriye doğru ok atabilmenin sebebini bulmaya çalışmış.
Güneş doğduğu, battığı sırada yörüngesinden uzakta oldukları, kar çok olduğu, yurtlarına soğuk, nem hâkim olduğu için bedenleri sarkmış, koyulaşmış, sırtlarındaki ve boyunlarındaki omurgalar yumuşamıştır. Bu sebeple hücum ve geri çekilme sırasında arkalarına doğru ok atabilirler.
Sayfa 36
Günaydın
Nuh, yeryüzünü çocukları arasında bölüştürdü ve her birine belli bir bölgeyi tahsis etti. Oğlu Ham’a kendisine karşı yaptığı bir işten dolayı beddua etti. [Sebebi] malum. “Ham’a lanet ol- sun! Köleler kölesi olsun kardeşlerine!”5; Sam için ise şöyle de- di: “Tanrı Yafet’e bolluk versin; Sam’ın çadırlarında yaşasın. Ke- nan Yafet’e kul olsun!”6 Tevrat’da yazıldığına göre Nuh, Tufan- dan sonra üç yüz elli yıl daha yaşamış. Toplam ömrü dokuz yüz elli yıldır.* Başka şey de söylenir. Ham, çocuklarıyla birlikte yo- la çıktı. Kitabta daha sonra [I, 77] anlatacağımız gibi denize ya- kın bir yere geldiler..
Sayfa 24
Reklam
Ey felek! Yuh olsun, bu yanlışlık nereye kadar. Alçaklar yükseldi, şerefli kişiler alçaldı. Eşek sürüsü cennette, bir taraf ise aç, birbirine bağlı.
Sayfa 44
İran’ın anlamı
Farslar, Fars Mâhât’ında (Cibal, Irak’ın bir kısmı), diğer Pehlevîlerin ülkelerinde yaşıyorlardı. Bu bölgeler onlara nisbet edilir. Bu yerlere Eryan (İran) şehir denir. Bunun manası “yırtıcılar ülkesi” demektir. Zira Nabatîcede yırtıcı hayvanlara Eryan denir. Eryan’ın tekili Erya’dır. Çok güçlü, cesur, ülkeleri geniş, orduları kalabalık oldukları için yırtıcı hayvanlara benzetildiler.
Sayfa 43
İlginç
Çinli ve Hintliler’in Tuhaf Adetleri [I, 391] Sizlere bahsettiğimiz Hint, Çin ve diğer ülke halkla- rının kendilerine özgü ahlakları, yeme içme, evlenme, giyim ku- şam, ateşle dağlama gibi tedavi yöntemleri vardır vs. Anlatıldığına göre Çin ve Hint hükümdarları acı veren hasta- lıklara yol açtığı için osuruklarını tutmayı uygun bulmazlar ve her yerde ve her vesileyle yellenmekten utanmazlarmış. Filozof- ları da böyle yaparmış. Filozoflarına göre osuruğun tutulması acı veren hastalıklara yol açarmış. Yellenmekse kurtarıcı bir şifa imiş. Yine onlara göre yellenmek en iyi ilaçmış ve kulunç denilen ba- ğırsak hastalığı ile gaz sıkıştırmasına iyi gelirmiş. O yüzden sesli, sessiz osuruklarını tutmazlar ve bunu da ayıp görmezler. Hintliler, öksürmeyi osurmaktan daha ayıp sayarlar
Muruc ez-Zeheb (Altın Bozkırlar)
Muruc ez-Zeheb (Altın Bozkırlar)
kitabını 1 yıldır pdf indirmek için uğraştim. Sonunda yükledim

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
Reklam
10/10 puan verdi
Türk İslam tarihi açısından çok kıymetli kaynak eserlerden biridir.Mesudinin eserinin aslı otuz cilt olduğu halde özetleyerek altı cilde düşürüyor.Yalnız rivayete göre Mesudi kitabını kısaltana,değiştirene,saptırana ağır beddua etmiş.Bu yüzden yıllar yılı kimse kendisine güvenip tercüme yapamamış. Kitapta Peygamberler tarihi hakkında, Yahudi,Yunan,Sasani devleti hakkında bilgiler verilmektedir.Emevi ve Abbasiler hakkında ciddiyet içermeyen,seviyesiz terbiye bozan bazı hikâyeler bulunmaktadır. Özellikle İbrahim ismi hakkındaki hikâye hoşuma gitti.Harun Reşit bir adama en mübarek isim nedir diye sorar.Adam da Muhammed'dir sav. diyor.Peki en uğursuz isim hangisi diye sorunca İbrahim cevabını verir.Harun Reşit bu cevaba içerleyerek İbrahim peygamber ismidir der.Adam da İbrahim peygamberi ateşe attılar başına gelmeyen kalmadı der.Peygamberimizin sav. evladının ismi deyince o da küçük yaşta vefat etti der.Böylece Harun Reşit ne kadar İbrahim sayarsa adam başına gelenleri sayar ve ben ismi İbrahim olup da başına bir uğursuzluk gelmeyen kimseyi tanımıyorum der.Tam bu esnada limana bir gemi yaklaşır ve kaptan tayfasından birini ite kaka götürür."Ya İbrahim ulan sırık,ya İbrahim ulan anası kılıklı."Sesleri duyan Harun Reşid katıla katıla gülmeye başlar.
Muruc ez-Zeheb (Altın Bozkırlar)
Muruc ez-Zeheb (Altın Bozkırlar)Mesudî · Selenge · 201219 okunma
428 syf.
·
Puan vermedi
Islam klasikleri arasinda keyifle okunacak bir kitap. Kitap üç bolumden olusuyor. Dunya cografyasi, ilk cag tarihi ve son bolum Hz. Peygamber devrinden itibaren islam tarihi ozeti niteliginde. Ozellikle cografya ve ilk cag bolumu donemin bilgileri ve geldigimiz noktayi degerlendirmek acisindan cok kiymetli. Daglar, denizler, ruzgarlar anlatilirken kendimi fantastik bir yolculukta hissetmedim degil. Cok begenerek okudum tavsiye ederim.
et-Tenbîh ve’l-İşrâf
et-Tenbîh ve’l-İşrâfMesudî · Ankara Okulu Yayınları · 20204 okunma
470 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Çok güzel bir eser , tavsiye ediyorum kesinlikle okuyun. Bu eseri okumadan önce dünya gözümde insanların temel ihtiyaçlarını karşıladığı bir yerdi ancak içerisinde okuduklarım dünyayı aslında fantastik ve bilim kurgu gözüyle bakmama sebep oldu. Efendim eserin için de neler var neler ,Türklerin tesadüf eseri karşılaştığı, yağmur yağdıran taş ve bunu savaşlarda kullanması, yazarın yolda yürürken gökyüzünde gördüğü şimşeğin aslında gökyüzünde yaşayan bir yılan türü olması , ilk müslümanlar tarafından bir canavarın öldürülmesi ve yavrusunun akıbeti ve kitabın sonlarına doğru türklerin arap ülkelerinde yaşadığı bazı olaylar , bu esere dokuz vermemin sebebi sonlara doğru kitabı ne kadar okusamda anlayamamam. Çünkü şahısların isimleri , dipnotlar yaşanan olaya hakimiyetimi zorlaştırdı.
Muruc ez-Zeheb (Altın Bozkırlar)
Muruc ez-Zeheb (Altın Bozkırlar)
Muruc ez-Zeheb (Altın Bozkırlar)
Muruc ez-Zeheb (Altın Bozkırlar)Mesudî · Selenge · 201219 okunma