Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Muharrem Coşkun

Kod Adı : İrtica 906 yazarı
Yazar
7.3/10
7 Kişi
20
Okunma
1
Beğeni
1.953
Görüntülenme

En Beğenilen Muharrem Coşkun Gönderileri

En Beğenilen Muharrem Coşkun kitaplarını, en beğenilen Muharrem Coşkun sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Muharrem Coşkun yazarlarını, en beğenilen Muharrem Coşkun yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
176 syf.
1/10 puan verdi
Âkifi tanımayan bir yazarın Akif çalışması
Verdiğim paraya acıdım doğrusu... Mehmet Akif İttihatçı iken yazar şahsi kanaatlerini esere sokup bol bol ittihatçılara küfretmiş pek tabii Âkifi tanımadığını da afişe etmiş. Eline geçirdiği birkaç vesikayı bilgisi ile süsleyebilseydi müthiş bir şey olurdu ama koskoca bir sükut-u hayal bu eser. Evet Akifin peşine hafiye taktılar, evet yazarın da altını çizdiği gibi vatanın halaskârlarından Kazım Karabekiri bile izlediler fakat arkadaş bu isimlerin İttihatçı olduklarını nasıl bilmezsin? Akifin dostlarının neredeyse tamamı Ittihatçı idi hatta Japonyaya İslam tebliğ etmeye giden Akifin eserlerine kadar gireb Sibiryalı Abdurresid Ibrahim bile öyleydi. Yazara o kadar kızdım ki kim bu herif diye arattım ve AKİT Tv'de program yaptığını gördüm e pek de şaşırtıcı değil.
Kod Adı : İrtica 906
Kod Adı : İrtica 906Muharrem Coşkun · Yeditepe Yayınları · 201520 okunma
Sebilürreşad kapatılırken
Eşref Edib Fergan da, 7 aylık yargılamanın ardından gazetesini çıkarmama şartıyla' beraat etmiş olsa da üzerinde titrediği gece gündüz peşinden koştuğu ve büyük bedeller ödediği gazetesini kurtaramayacak, çocuğu gibi büyüttüğü 17 yaşındaki Sebilürreşad, artık çıkamayacaktır. Gazetenin kuruluşundan itibaren başyazarı olan, zor günlerinde Eşref Edib ile kader birliği yapan Mehmed Akif ise 1925 yılının Mayıs ayında Kahire'den İstanbul'a döndüğünde büyük bir hayal kırıklığı yaşayacaktır. Başyazarı olduğu gazete kapatılmış 20 yıllık kadim dostu Eşref Edib 'Vatana ihanet' suçlamasıyla idamla yargılanmaktadır. Birinci Dünya Savaşı, Milli Mücadele ve İngiliz işgali altinda bile kapatılmayan gazetenin hükümet tarafından devrimlere kurban edilmesi Mehmed Akifi çok üzmüştür
Sayfa 36
Reklam
Takrîri Sükûn
Takriri Sükun Yasası etkisini çabuk gösterecek, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının (TCF) parti programındaki, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası efkâr ve ittihâdıdiniyyeye (dinin birleştiriciliğine) hürmetkardır ifadesi Şeyh Said isyanını körükleyen sebep olarak yorumlanacak, Parti çok geçmeden 3 Haziran 1925'te İstiklal Mahkemesi tarafından kapatılacaktı Öyle ki, 19 Nisan 1925'te Terakkiperver Parti'nin merkezinin basiılmasını gazetesinde haber olarak veren Hüseyin Cahit Yalçın da tutuklanacakti. Mahkeme Başkanı'nın sözleri ise gelinen noktayı anlatması açısından çarpıcıydı. Mahkeme Başkanı, Takrir-i Sükun yasası çıkınca neden bu yasayı övmediğinin hesabını soruyordu Yalçın'a. Hüseyin Cahit Yalçın ise şu cevabı vermişti: "Takrir-i Sükun Kanunu çıkıyor dediler. Elzemmiş. Ben de bunu kabule mecburdum sustum. Simdi susuşum bir suç oluyor. Susmak hakkım yok mu benim. Böyle nazik bir dönemde bari bir şey yazmayayım, hükümet rahat etsin dedim. Oysa şimdi bu yüzden sorguya çekiliyorum. Hatabettiğimi görüyorum. Çünkü gazeteyi büsbütün kapatmalı imişim (Hıfzı Topuz, a.g.e, sh. 149-150)
Sekülarite
Veterinerlik, milletvekilliği, cephelerde nutuklar, isyanların bastırılması gibi görevlerle 20 yıldan fazla devlet görevi yaptığı halde Mehmed Akif’e maaş da bağlanmamış, yazdığı gazete İstiklal Mahkemeleri’nce kapatılmıştı. O artık işsiz, dahası ‘mürteci’ bir kişidir. ‘Sakıncalı’ biri olarak görülmeye çoktan başlanmıştı bile.. İşte bu manzara karşısında kesin kararını verecek ve 1925’te Mısır’a gidecektir. Vefat edeceği yıl olan 1936’nın 16 Haziran’ına kadar da çok sevdiği yurduna dönmeyecektir artık. Milli Mücadele’nin bitmesi ve Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte, büyük bir ayrışma, büyük bir kopuş yaşanıyordu.. Türkiye’nin yönetimi artık muhalefetsiz bir iktidarı öngörmekte, İsmet Paşa’nın ifadesiyle, ‘Muhalefet ihtilal’ olarak görülmekteydi. Gazeteci Zekeriya Sertel o dönemi; “Gazeteler telefonla verilen emirlerin dışına çıkamazlardı. Tek kelime ile, halk nefes alamıyordu. Havasızlıktan ve hürriyetsizlikten boğuluyordu” ifadesiyle anlatacaktı. (Hıfzı Topuz, Türk Basın Tarihi, sh. 155, Remzi Kitabevi 2003) Rejime yakın duran gazeteler ise, İslam’ı,Müslümanları tahkir eden, Osmanlı’yı aşağılayan yazı ve çizimlere yer veriyordu.
Yeise karşı Nasrullah camii kürsüsünde Hakkı haykıran Âkif
“Ey cemaat-i Müslim’in! Milletler yalnız topla, tüfekle, zırhla, ordularla, tayyarelerle yıkılmıyor, yıkılamaz. Milletler ancak aralarındaki rabıta birliği çözülerek herkes başının derdine, kendi hevasına düştüğü zaman yıkılır. Atalarımızın ‘Kale içinden alınır’ sözü kadar büyük söz söylenmemiştir. İslâm tarihini şöyle bir gözden geçirecek
Cephelerde dağıtılan vaaz
İstanbul’da İngiliz işgalinden dolayı çalışma imkânı kalmayınca, Mehmed Akif Ankara’ya geçmiş, Eşref Edib de gazetenin klişelerini alarak Kastamonu’ya gitmişti. Ankara’da bulunan Mehmed Akif, Matbuat ve İstihbarat Müdürlüğü’nün teklifi ve Meclis’in izniyle Kastamonu’ya gönderilecekti. Akif, bu şehre 19 Ekim 1920’de ulaşabilecek, Mehmed Akif Bey’in gelmesiyle Kastamonu’da Sebilürreşad’ın yeniden çıkarılması hazırlıkları da başlayacaktı. Mehmed Akif ilk olarak 19 Kasım 1920 Cuma günü Kastamonu Nasrullah Camii’nde tarihi vaazını yapacak, bu konuşma, Milli Mücadele ruhunu ateşleyen vaaz olarak tarihe geçecekti. Özellikle dönemin hiperemperyali İngiliz tehlikesine dikkat çekecek, Sevr Antlaşması’nın ‘İdam Fermanı’ olduğunu anlatacaktı. Nasrullah Camii’ndeki konuşma 25 Kasım 1920’de yayımlanan Sebilürreşad’ın 464. sayısında genişçe yer alacaktı. Bunu, 3 ve 13 Aralık 1920 tarihlerinde basılan 465 ve 466. sayıları izleyecekti. Kastamonu’da çıkan ilk nüshanın (464. sayı) 11 sayfasını, Mehmed Akif’in Nasrullah Camii’ndeki heyecanlı konuşması doldurmuştu.. Mehmed Akif, konuşmasına mü’min olmayanların dost edinilemeyeceğini belirten Al-i İmran suresi 118. ayeti ile başlamıştı: “Ey müminler! Din kardeşlerinizden başkasını (kâfir ve münafıkları) dost edinmeyin: Onlar size fenalık yapmakta, fesad çıkarmakta kusur etmezler ve sıkıntıya girmenizi arzu ederler. Onların size karşı olan kin ve düşmanlıkları ağızlarından meydana dökülmüştür. Kalblerinde gizledikleri düşmanlık ise daha büyüktür. Onların düşmanlıklarına dâir âyetleri açıkladık, eğer düşünür ve anlarsanız...”
Reklam
Târihî hatalarla dolu bir intro
Büyük ümitlerle ilan edilen II. Meşrutiyet in üzerinden sadece 10 yıl geçmişti. Sultan II. Abdülhamid Han, Jön Türkler tarafından bir darbe ile tahttan indirildiğinde (13 Nisan 1909) İttihat ve Terakki'ye bıraktığı devletin yüzölçümü, Adriyatik'ten Basra Körfezine, Karadenizden Afrikanın kum çöllerine kadar yaklaşık 6 milyon kilometrekareye ulaşıyordu. İttihatçılara bir yangın, bir enkaz değil, 30 milyonu aşan nüfusuyla büyük bir ülke ve modernleşme çalışmaları devam eden bir ordu bırakmıştı II. Abdülhamid. Dış borçları azaltmış, devlet ekonomisini büyük ölçüde toparlamıştı. Vaktiyle Abdülhamid idaresine bayrak açan ve Hürriyet Kahramanı ilân edilen ittihatçılar ise 9 yılda koca imparatorluğu paramparça etmiş, Mondros Ateşkesi (30 Ekim 1918) sonrası, Kasım 1918 de gece yarısı kaçarak ülkeyi terk etmişlerdi.
Sayfa 12
Türkçe ezan
Türkçe Ezan ve Dine Müdahale Ülke artık Akif'in yaşayacağı bir ülke olmaktan çoktan çıkmıştı. Mehmed Akif'in, 1925te başlayarak çevirdiği meali vermekten vazgeçmesine neden olacak olan Dinin Türkçeleştirilmesi projesi ise 1928den sonra hayata geçirilmişti. 1928de Göztepe Camii İmami Cemaleddin Efendi'ye Türkçe Namaz kildirtılarak nabız yoklanacak, ancak tepki gelince proje ertelenecekti. Aynı girişim daha kapsamlı olarak 1932 yılında yeniden devreye sokulacaktı. 29 Ocak 1932'de, bir Ramazan ayında uygulamaya sokulan dinde reform girişimlerinin parçası olan Türkçe Ezan, ilk kez Hafız Rifat tarafından Fatih Camii minaresinden seslendirilmişti. Bu aynı zamanda 18 yıl kesintisiz olarak ülkenin her köşesinde zorla okutulacak ilk Türkçe ezan oluyordu. Hafız Rifat'in başı açık, kravatlı bir şekilde minareden Türkçe Ezan'i okurken, elindeki kağıda bakması, yeni ezani ezberleyemediğinin de kanıtı gibiydi. Gazeteler ise Reşit Galib'in direktifleri doğrultusunda Dinin Türkçeleştirilmesi' projesine geniş yer ayırıyordu. Program çerçevesinde ilk Türkçe Kur'an için Yerebatan Camii (22 Ocak 1932). Ilk Türkçe Ezan için Fatih Camii (29 Ocak 1932) İlk Türkçe Tekbir için Ayasofya Camii -şimdi ibadete kapalı- (4 Subat 1937) İlk Türkçe Hutbe için de Süleymaniye Camii 5 şubat 1932 seçilmişti.
Âkif Tâkîbatta olduğu için mi Mısır'a gitti?
.. peşine hafiyeler takılıp adım adım izlettirilmeye başlanmıştır bile.. O artık Ankara’nın vitrinine uymamakta, düşünceleri, sakıncalı görülmektedir. Nitekim yıllar sonra, Pendik Bakteriyolojihanesi Müdürü Şefik Kolaylı, (Neyzen Tevfik’in kardeşi) Ankara Halkevi salonunda verdiği bir konferansta, Mehmed Akif’in Mısır’a gidiş sebebini anlatırken
Sayfa 28
Verilen örnek ile yazarın anlattığı tutarsızlık
Kürsüye çıkan Mehmed Akif, Ey Müslüman diye başladığı hitabına; Cihan altüst olurken, seyre baktın öyle durdun da, Bugün bir serserî, bir derbedersin kendi yurdunda! Hayat elbette hakkın, lâkin ettir haykırıp ihkaak; Sağırdır kubbeler, bir ses duyar: Dava-yı istihkâk Şiiriyle devam etmişti. Mehmed Akif, Al-i İmran Suresi, 100-104. ayetlerinin
Geri13
40 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.