Kitap, aşka ancak kelimelerin kifayet ettiği kadar değiniyor. Kahramanımızın çocukluğundan orta yaşlara kadar yaşadığı imkânsız aşklar bunlar. Her biri kahramanın duygu dünyasını alt üst edip türlü acılar ve izler bırakarak onu yazıda teselli aramaya itiyor. Böylece aşka, hayata ve insana dair tespitlerin, değerlendirmelerin ve çokça da çaresizliklerin anlatıldığı bir metin ortaya çıkıyor. Başta da ifade ettiğim gibi, aşk söze ne kadar dökülebilirse o kadar başarabiliyor bunu. Bundan sonrasını okuyucunun kişisel tarihine, tecrübelerine ve yaşanmışlıklarına bırakıyor. Belki de kitabı okurken ben böyle hissettim. Çocukluk aşklarımdan yola çıkarak sonrasına doğru bir seyahate çıkardı beni yazar. Arşivlerimi açtım, tozlu raflarda kalmış hatıralara yeniden döndüm. Uzun bir zamandan sonra, hayatın gerçeklerine ve telâşesine kapılmış sürüklenirken aşkın o büyülü ve tarife gelmez iklimine bir kapı araladı bende. Zaman zaman anlamakta zorlandığım bölümler olsa da kitabı bitirmeye azmettim ve bitirdim. Aşka dair düşüncelerimi, hislerimi ve anılarımı şöyle bir kıpraştırdı, depreştirdi ve yoklayıp geçti velhasıl. Her ne kadar aşk anlatılmaz yaşanır bir hâl olsa da insanı söyleten ve yazdıran bir olgu olmasıyla da insanın yakasını bırakmıyor. Okuyun ve Mirza'nın peşi sıra aşka dair bir hâlete bürünün derim.