Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Nurullah Ankut

Nurullah AnkutKadın yazarı
Yazar
9.2/10
70 Kişi
249
Okunma
27
Beğeni
3.691
Görüntülenme

Nurullah Ankut Gönderileri

Nurullah Ankut kitaplarını, Nurullah Ankut sözleri ve alıntılarını, Nurullah Ankut yazarlarını, Nurullah Ankut yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Biz insanın hayvan yerine konulmasına, tüm canlıların tarifsiz acılar çekmesine ve doğanın tahrip edilerek tüm dengelerinin yok edilmesine, sadece bugünün değil, gelecek kuşakların da hayatının çalınmasına isyan ettiğimiz için sosyalistiz..
Lenin Sonrasının Marksizmi-Leninizmi Işığında Dünya ve Türkiye Cilt 5
Lenin Sonrasının Marksizmi-Leninizmi Işığında Dünya ve Türkiye Cilt 5
200 syf.
2/10 puan verdi
Bence değmez.
Bence yazar hislerinden çok bahsederek Selçuklu ve Osmanlıya olan kini kalemine yansımış alakasızca anlam veremedim, Küba hakkında bilgileri güzeldi.
Küba Devrimi 50 Yıldır AB-D Emperyalistlerine Meydan Okuyor
Küba Devrimi 50 Yıldır AB-D Emperyalistlerine Meydan OkuyorNurullah Ankut · Derleniş Yayınları · 20095 okunma
Reklam
Mekke ve Hicaz bölgesinde Sınıflı Topluma geçilip Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfı İlkel Komuna geleneklerini ve ahlâkını, değerlerini yerle bir edip sömürüye, talana ve zulme dayanan bir düzen kurunca, bölge ve şehirleri cehenneme döndürülmüş olur. İşte bu şartlarda Hz. Muhammed ortaya çıkıp toplum önderliğine ve din kuruculuğuna soyunur; Mekke'nin zengin, asil, saygın kadınlarından biri olan eşi Hz. Hatice ve onun kuzeni, görme engelli ve Kitabı Mukaddes'e yani Tevrat ve İncil'e hâkim Varaka bin Nevfel'le birlikte. Sümer, Asur, Babil ve oradan Museviliğe geçen ve Hıristiyanlığa geçen kıssaların büyük çoğunluğunu hep Varaka bulup aktarmıştır, Hz. Muhammed'e. İlahiyatçı Profesör Mustafa Öztürk’ün de “Kıssaların Dili” adlı kitabında açıkça belirttiği gibi, Kur’an’ın üçte birini oluşturan bu kıssaların-mitologyoların Kur’an’da anlatıldığı şekliyle tarihsel gerçeklikleri yoktur. Hani halkımız der ya; “Pireyi deve yapmak”, diye, işte oradaki kıssaların da tarihsel gerçekliği aynen bu terimin kapsamı içindedir. İşte bu kıssalar yukarıda da belirttiğimiz gibi büyük ölçüde Varaka tarafından aktarılmıştır, Muhammed’e. O da “Allah Kelamı” diyerek ayetler biçiminde ortaya sürmüştür bunları…
Eskiden doğrudan temasta bulunulan, üretilen ve üreticisi tarafından tüketilen ürün şimdi pazar için üretilir olmuştu ve pazardaki fiyatı da görülmez bir güç belirliyordu. Dolayısıyla toplumsal olaylar baştan aşağı bir kaos olarak görünüyordu insanların zihninde. O zaman işte bunların tümünü belirleyen, yönlendiren, bunların hepsine hükmeden bir tek Tanrının olması gerekiyor herhalde, diye düşünmeye başladı insanlar. Ve böylece de Tanrılar çokluktan tekliğe indi, yeryüzünde görülür olmaktan çıkıp gökyüzünde görülmez hale geldi. İslam'ın tarifiyle "Mekândan münezzeh" hale geldi. İşte görünür Çoktanrıcılıktan görülmez Tektanrıcılığa geçiş, toplumdaki bu altüstlükten, eskiyle yeni arasındaki bu zıtlıktan, karşıtlıktan ve içine girilmiş, daha doğrusu düşülmüş olan kaostan kaynaklandı. Artık insanlar hiçbir şeye akıl erdiremez, güç yetiremez olmuştu. O zaman bunların tamamını yönlendiren ve bunlara hükmeden doğaüstü bir güç olmalı diye düşündüler ve Tektanrı’yı yarattı insanlar… İşte İslamiyet bu şartlarda ortaya çıktı. Ya da başka türlü ifadelendirirsek; bu mevcut şartlar İslam’ın doğmasına sebep oldu.
+1
1969'da Konya'dan bağımsız aday olarak seçime giren ve milletvekili seçilen Necmettin Erbakan'a, 1970 yılında Milli Nizam Partisi kurduruldu. Milli görüş denen sözümona bir ideolojiyle halkı kafadan gayrimüsellah kılmak (silahsızlandırmak), kafalarını yakmak üzere görev başı yaptırıldı. Böylece 2002'de tek başına iktidara
O Kurtuluş Savaşı ki, işgalci emperyalistlerden önce, Kurtuluş Savaşına karşı isyanlar örgütlemiş yerli gericiliğe (işgalci emperyalistlerin emrine girmiş Osmanlı Sarayı ile evvel ezel Ortaçağ özlemiyle yanıp tutuşan Tefeci-Bezirgân Sermaye provokasyonlarına) karşı savaşmak zorunda kalmıştı. Fakat işte Kurtuluş Savaşı yalnızca siyasal kurtuluşu getirmiş, toplumsal kurtuluşu sağlayamamıştı. Yani toplumdan sömürüyü, sömürücü sınıfları kaldıramamıştı. Hele de Ortaçağ'ın hâkim sınıfı olan Tefeci-Bezirgân Sermayeyi kazıyıp atamamıştı. Hatta tersine ekonomide atılan ilk adımlar (örneğin İş Bankası'nın kuruluşu), Tefeci-Bezirgân Sermaye ile birlikte atılmıştı. Ekonomi, emperyalist sistemle entegre olmak için can atan yerli Finans-Kapitalistler ile Ortaçağ özlemcisi Tefeci-Bezirgân Sermayenin güdümünde kaldı. Ekonomik altyapıyı ele geçiren bu zümreler, bunun doğal sonucu olarak üstyapı kurumlarını da (dini, ahlâkı, hukuku, kültürü, felsefeyi, siyaseti vb.) belirlediler. Görüntüde "Devrim Yasaları" Ortaçağcı gericiliği yasaklıyordu. Fakat bu yasaklar, kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm oluyordu. Bir tek 27 Mayıs'ın etkisiyle bu gerici güruh biraz geriye çekilmek zorunda kaldı, o kadar. Onun dışında hep ABD’nin belirlediği rotada ilerledi bu geriye gidiş, gericiliğin örgütlenip güçlenmesi.
Reklam
7 Düvele (Devlete) karşı verilen ve dört yıl süren bir Kurtuluş Savaşı'ndan sonra kurulan ve bu süreçte en büyük desteği Sovyetler’den gören Türkiye, ne yazık ki Demokratik Devrimi'ni Batı'daki gibi radikal biçimde gerçekleştiremedi. Yani Kapitalizmöncesinin hâkim sınıflarını (Toprak Ağalarını ve en önemlisi Tefeci-Bezirgân Sermayeyi) tamamen tasfiye edemedi. Yani Batı'da iktidardan düşürülmüş ve sosyal varlığına son verilmiş olan Tefeci-Bezirgân Sermaye Türkiye'de capcanlı ayakta kaldı. Bu Ortaçağcı Sınıf, Yerli-Yabancı Modern Parababaları (Finans-Kapitalistler) ile iktidar ortağı oldu. Tabiî bu ittifakta Finans-Kapital Efendi, Tefeci-Bezirgânlar ise Kâhya rolündeydiler. 1946'dan yani İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı'ndan sonra Türkiye, Yerli Parababalarının eliyle, Kurtuluş Savaşı ile ülkeden kovduğu emperyalist dünyaya, onun jandarması ABD'ye yöneldi. Celal Bayar'ın (Finans-Kapital temsilcisinin) ve Adnan Menderes'in (Toprak Ağaları ve Tefeci-Bezirgân Sermayenin temsilcisinin) önderliğinde kurulan Demokrat Parti (DP), ABD'nin büyük desteğiyle 1950'de iktidara getirildi.
1950'ye kadar bu tekke ve zaviyeler yeraltında çalıştılar. Gizli gizli örgütlenip faaliyetlerini sürdürdüler ve halkımızı olanca zehirleriyle uyuşturmaya devam ettiler. 1950 sonrasında zaten Karşıdevrim resmen iktidara gelmişti, 14 Mayıs 1950 Seçimleriyle. Ondan sonra bütünüyle önleri açıldi artık. DP'nin önde gelen iki şefinden biri olan Adnan Menderes ne demişti bunlara hitaben? "Siz isterseniz Hilafeti bile geri getirirsiniz." Ve 10 yıllık iktidarları boyunca Demokrat Parti'nin bütün kadroları bu Ortaçağ kurumlarıyla iç içe çalıştılar. Sonrasında gelen Demirel Hükümetleri aynı yolu izledi. Morrison Sülü lakabıyla meşhur Süleyman Demirel, "Bu memlekette herkes göğsünü gere gere 'Ben Müslümanım' diyebilmelidir", diyerek din sömürüsü yapıyordu, insanlarımızı "Allah'la Aldatma" işine girişiyordu. 1969'da yine ABD ve onun casus örgütleri tarafından piyasaya sürülen Molla Necmettin Erbakan, din sömürüsünde bunların hepsinin önüne geçti. O, işi gücü din alıp satmaya verdi. Tayyipgiller'in bütün kodaman kadrolarını da Molla Necmettin liderliğindeki Ortaçağcı partiler yetiştirdi. Özetçe arkadaşlar; 1950'den beri iktidara gelen bütün ABD yapımı sermaye partileri, açıktan bu tekke ve zaviyelerle el ele, omuz omuza çalıştılar. Ve sonunda Türkiye’yi bugünkü karanlık uçurumların içine yuvarladılar…
87 syf.
8/10 puan verdi
·
3 saatte okudu
Nurullah Ankut'un ABC ile yaptığı söyleşiyi kitaplaştırıp yayınlayan Derleniş Yayınları, içine ayrıca HKP Başkanı Ankut'un fotoğraflarını da eklemiş. Söyleşinin temeli edebiyat olsa da konu çok sapıyor fakat okuması keyifliydi. Hayatından parçaları, edebiyat fikrini, zevklerini ve Kıvılcımlı ile tanışmasını konu ediniyor aslında bu söyleşi. Hatta dönekler üzerine ettiği laf oldukça yerinde; bence de çok doğru bir tespit bu! Okursanız merak edip diğer eserlerine de göz atmak isteyebilirsiniz. Bende öyle bir his uyandırdı. Güzel, dağınık, oldukça bizden.
Edebiyata Dair
Edebiyata DairNurullah Ankut · Derleniş Yayınları · 201610 okunma
Ben tarafsızım, der bazı sanatçılar. O ya hiçbir şey bilmediğinden böyle diyordur ya da içtensizliğinden. Mevcut egemen düzenle bir şekilde ilişkide olduğundandır.
Reklam
Vurguncular, halk düşmanları, vatan satıcıları da milliyet kapsamı içine girer. Biz onlara karşı olduğumuz için, (emperya- lizmin işbirlikçisidirler, eklemlenmiş onlar emperyalizmle, ayrıl- mazlar) Halkçıyız, diyoruz biz. Onların, bir avuç vurguncunun, dışındaki tüm toplum kesimlerinin savunucusuyuz biz.
Ortaçağcı gericiliğe oy vermeyin !
Söze başlarken 6 yaşındaki körpecik fidanımız H. K. G. kızımızın anne babası tarafından 29 yaşındaki kişiyle evlendirilmesine; "ilk bakışta anlaşılamayacak olay", demiştik. Bu olay normal işleyen kafalarca ve vicdan sahibi olan; insan, hayvan ve doğa sevgisi taşıyan kimselerce ilk bakışta da, son bakışta da anlaşılamaz. Ama tarikatlarda, cemaatlerde, medreselerde, tekke ve zaviyelerde kafası-beyni yakılmış insanlar göz önüne getirilince, anlaşılamasa da aydınlanıyor, daha doğrusu ülkemizin tarikatlar ve onların başkoruyucusu, destekleyicisi Tayyipgiller iktidarı eliyle ne hallere düşürüldüğü, nasıl bir cehenneme çevrildiği apaçık görülüyor. Bu baba olacak Yusuf Ziya Gümüşel denen adam, İsmailağa Cemaatinin şeyhlerinden biridir. Bu cemaatin kurucusu, müritleri tarafından "Efendi Hazretleri" diye hitap edilen ve geçtiğimiz aylarda ölen Mahmut Ustaosmanoğlu'dur. Bu zatın belirgin özelliği de kadın düşmanlığıdır. Kız çocuklarının okumasına karşıdır. En fazla ilkokula gidebilirler, demiştir. Cenazesine kadınların katılmamasını vasiyet etmiştir. Kadının görevi çocuk doğurmak ve onlara bakmaktan ibarettir, demiştir. Hani Tayyip de; "kadının kariyeri çocuk yapmaktır", demişti ya... Bunların hepsi aynı ağacın zehirli meyveleridir.
Yıl: 2004. Yer: Türkiye/İstanbul... Bir baba 6 yaşındaki kızını 29 yaşındaki bir erkekle evlendiriyor. Bu ilk bakışta, insan aklı ve vicdanı taşıyan kişilerce anlaşılamayacak olayın bir bileşeni daha var: Bu evlilikte anne de rol alıyor. Yani onun da 6 (yahu altı) yaşındaki kızının 29 yaşındaki bir erkekle evlenmesine itirazı, ağlamakla sınırlı kalıyor. Bu trajik olayda bu anne iç dünyasında neler yaşadı bilemeyiz. Ama körpecik bir fidanken toprağından koparılıp hayatı talan edilen kızı için isyan etmediğini, yeri göğü inletmediğini (çünkü bir anne böyle davranır), kızını kurtaracak mekanizmaları harekete geçirmediğini olayların akışından, mahkeme dosyasına girmiş somut bilgilerden anlıyoruz. Analardır adam eden adamı, aydınlıklardır önümüzde gider, diyor ya Nazım Hikmet, bu anneden kızının önünde giden bir aydınlık göremiyoruz ne yazık ki. Çünkü onun da annelik denen yüce değerleri köreltilmiş; tarikat afyonuyla görürken görmez, işitirken işitmez, hissederken hissetmez hale getirilmiştir. Bu trajedinin bir aktörü de 29 yaşındaki Kadir İstekli denen insan müsveddesidir. Yahu nasıl kıyabildin 6 yaşındaki körpecik fidana?..
424 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.