Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Ömer Faruk Korkmaz

Ömer Faruk KorkmazTefekkürden Teyakkuza yazarı
Yazar
Çevirmen
9.6/10
129 Kişi
570
Okunma
187
Beğeni
6,7bin
Görüntülenme

Ömer Faruk Korkmaz Gönderileri

Ömer Faruk Korkmaz kitaplarını, Ömer Faruk Korkmaz sözleri ve alıntılarını, Ömer Faruk Korkmaz yazarlarını, Ömer Faruk Korkmaz yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kızlarının kadife sesleriyle övünmeyi maharet sayan zamane anneleri, diploma her şeyden önce gelir diye düşünen zamane babaları; kızını Allah'a iyi bir kul olarak yetiştirebilmeyi öncelikli hedef edinecek yerde, mahremiyet hükümlerini kariyer yalanına kurban eden çağın ebeveynleri bizi temsil edemez. Bizi ancak ne bir yiyeceğin ne de bir içeceğin olmadığı hicazda kocası İbrahim onu Kabe'nin avlusuna bırakıp giderken "Bizi buraya bırakmanı sana Allah mı emretti" sorusuna karşı "evet" cevabını alınca "öyleyse gidebilirsin. O bizi asla zayi etmez" teslimiyetindeki Hz. Hacer ruhlu İslam kadınları temsil edebilir. Bizi sadece ve sadece, saçının bir telini bile namahremin görmesini ölüme denk sayacak derecede iffetine düşkün olan İslam kadınları temsil edebilir.
Bu ümmetin koca yürekli, yüreği iman dolu kadınları böyle bir celâdete sahipti. Şimdi bu ümmetin kadınlarını güzellik merkezlerinde ömür tüketen, hedefsiz bir hayatla zaman dolduran, lüks kafelerde içtiği çayı başkalarına göstermekle duygularını tatmin edebilen, emperyalizmin finansörü bir kahve markasında yudumladığı kahvesiyle entelektüel olduğunu sanan bir sığlığa mahkûm ettiler. Ne hale getirdiler kızlarımızı, kadınlarımızı... Oysa Ümmü Umâre'yi anlatmamız; tanıtmamız lazımdı bu asrın hanımlarına. Kızlarımızı tehdit eden bu manevi yok oluşun iksiriydi Ümmü Umâre'nin hayatı ve duruşu... Yiğitliğin cinsiyetle olmayacağının en net göstergesiydi mücadele dolu hayatları
Sayfa 80
Reklam
Kızlarının kadife sesleriyle övünmeyi maharet sayan zamane anneleri, diploma her şeyden önce gelir diye dü- şünen zamane babaları; kızını Allah'a iyi bir kul olarak yetiştirebilmeyi öncelikli hedef edinecek yerde, mahremiyet hükümlerini kariyer yalanına kurban eden çağın ebeveynleri bizi temsil edemez. Bizi ancak ne bir yiyeceğin ne de bir içeceğin olmadığı hicazda kocası İbrahim onu Kabe'nin avlusuna bırakıp giderken "Bizi buraya bırakmanı sana Allah (Azze ve celle) mı emretti" sorusuna karşı "evet" cevabını alınca "öyleyse gidebilirsin. O bizi asla zayi etmez"teslimiyetindeki Hz. Hacer ruhlu İslam kadınları temsil edebilir. Bizi sadece ve sadece, saçının bir telini bile namahremin görmesini ölüme denk sayacak derecede iffetine düşkün olan İslam kadınları temsil edebilir
Nüfus dairesinde, eşinin ismi sorulduğunda başı önüne eğilen, eşinin ismini bile namahremle paylaşmak istemeyen şerefli bir nesebin nesliyiz. Köye gelen gelinin adını gizlemek için, "şuralı, buralı" diyerek köyünün ismiyle anan mazinin âtisiyiz.
Muhammedi kıza da düşen Firavun'un dünyasında Asiye olmaktır bugün. Ebû Cehl'in çağında Muhammedi kız olmaktır. Zira tesettürü değerli kılan en önemli unsurlardan biri de uğrunda verilen mücadeledir.
Reklam
Kandırıyorlar seni Hanımefendi kardeşim...
Kadına değer vermek, can gibi korunması; cam fanuslarda saklanması gereken benzersiz bir mücevheri kaldırıma bırakmak mıdır? Kadına değer vermek, onu fıtratıyla bağdaşmayacak işlerin altında ezdirmek midir? Evine sultan olması gereken kadını, patrona hizmetçi yapmak mıdır?
Sayfa 26 - DirayetKitabı okuyor
Kristalleri İncitme Aleyhissalâtü vesselâm Efendimizin Enceşe isimli siyâhî bir hizmetçisi vardı. Bir gün üzerinde hanımların bulunduğu develeri sürerken beyitler söyleyerek hayvanları hızlandırınca üzerlerinde bulunan hanımlar zahmet çeker düşüncesiyle Peygamber sallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Yavaş ey Enceşe! Dikkatli ol, kristaller kırılmasın." Yaklaşımdaki zarafeti görüyor musunuz?
Sayfa 25 - DirayetKitabı okuyor
"Zarar verir mi ufukta doğmakta olan güneşe, gözü görmeyen körün onu görmemesi. "
Sayfa 24 - DirayetKitabı okuyor
İslam'a göre kadın bir medrese idi. İyi yetiştirilip topluma kazandırıldığında ardı sıra tertemiz ırkları eğitebilecek koca bir medrese...
Reklam
Tüm Müslümanların fiiliyatının bir olması ve bunların Kur'an'da da bulunmaması. İşte tam da bu nokta operasyon altına aldıkları mevzi. Demek ki Müslümanları yek vücut halinde diri tutan şey, Kur'an'ı murad-ı ilahiye uygun anlayıp yaşantıya dökebilmelerinin sebebi olan Sünnet-i Seniyye'dir.
Sünnet demek Müslümanlar açısından İslam'ın yaşam sahasına dökülmesi demek. Sünnet demek Müslümanların İslam anlayışlarını tek kaynaktan öğrenmeleri ve bunun bahşettiği birlik ve vahdetle kardeşçe yaşamaları demektir. Aksi takdirde bugünkü bölük pörçük manzarayla karşılaşıyorsunuz. Herkes din anlayışını, Kur'an anlayışını belli bir merkeze, kaynağa dayanmaksızın kendi düşünce yapısı, beslendiği fikri ideolojilere göre inşa ederse olacağı budur. İslam'ı asıl vechesinden dönüştürmeyi planlayanlar önlerindeki en büyük engelin Sünnet olduğunu gördüler.
"Dinin elden ilk gidişi Sünnet'in terk edilişiyle olur. Bir insanın elindeki ip nasıl ki peyder pey kuvvetin azalmasıyla elini terkediyorsa, elinden düşüyorsa din de peyderpey Sünnet'in terk edilmesiyle gider.
Bir Müslümana dinini bıraktırması çok güçtür, kesinlikle bırakmaz. İslamiyet mücevher dolu pek kıymetli bir gemiye benziyor. Bu geminin yükü çok ağır. Müslümanlara: "karşıdan karşıya geçebilmek için bu geminin belli bazı yüklerini denize atmamız gerekmektedir" demeliyiz. Böylece edep/erden başlayarak sünnetler, müstehaplar, vacipler ve farzlar da dahil gemideki tüm malları boşalttırmalıyız onlara. Böylece gemi karşıya geçse de boş geçmeli.
Müslümanlar'ın Sünnet'e bağlılığına, hadislere inancına gölge düşürmek ve temelleriyle oynanmış bir İslam modeliyle bölük pörçük bir İslam alemi ve neye, nasıl, niçin inandığını bilmeyen bir Müslüman modeli türetmek. Toprak işgalinden önce algı, şuur, zihniyet işgali yani.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.