1979 yılının 14 Ağustosunda Almanya’da doğan Özcan Tekdemir üniversite hayatını İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünde tamamladı.Sen,Yalancı Oyuncak,Yalnız İnsanların Şiiri adlı şiir kitapları,Marangoz Ağaçkakan adında bir tiyatro oyunu,Bir Deniz’in Anatomisi,Enkaz-ı Ruh-i,Ali Harikalar Diyarında-Kapsül,Arşınlı Neron adlı romanları ve Güneş,Bulut,Salyangoz Mağarası,Ben Velet-Paçoz Kuzi’nin İntikamı,Ben Velet-Yaprak Sarmasına Yandığımın Dünyası,Mu,Rengo ve Gümüş Kız adlı çocuk kitapları vardır.Yıllarca esnaflık ve video market işletmeciliğinin yanında kendi film şirketini kurup yapımcılığını da üstlendiği bir çok bağımsız sinema filmine imza attı.Çektiği uzun metrajlı filmlerle-toplamda 7 adet sinema filmi- yurt içi ve yurt dışında bir çok film festivaline katıldı.Gezi parkı belgesel serileri ile dünyada bir çok yönetmenle ortak çalışmalar yaptı.Özlem Tekdemir ile evli olup Şan ile Ezel adında iki oğlu vardır.
Müşterilerinden orta yaşlı olanı balık ekmeğinin fotoğrafını çekiyor, hemen arka fonda da dişsiz amca sırıtıyor. Gerçekten şaşırmamak işten bile değil! Sahi ne zaman bu kadar fotoğraf sevdalısı olduk, üstelik bu sayede her anımızı ölümsüzleştirmek adına bencilce yaşar olduk? Oysa insan bir kez olsun düşünmez mi o fotoğrafı paylaşırken, bulan var bulamayan var diye. Arkadaş listenden biri “bana ne kardeşim senin yediğin balıktan,” dese… Gerçi o zaman çare basit, onu arkadaşlık listenden silebilirsin, üstelik o sildiğin arkadaşınla tek muhabbet dahi etmedin, nereden tanıdığını ve ne zaman arkadaşlık listene eklediğini de bilmiyorsun. Terimlerimiz bile artık çok değişti; birbirlerinin telefonlarını inceleyen iki arkadaşın, “Seninki kaç mega piksel?” diye soruyor olması gibi. Eskiden olsa renkli mi renksiz mi, fotoğraf çekiyor mu ya da flaşlı mı diye sorardık. Derken dediklerimin temsilî resmi olan, ağzında sakız varmış gibi yayvan yayvan konu açan genç, “Ben fotoğraflarımı clouda yükleyeceğim, otuz iki gigabaytım nerdeyse doldu,” diye ekledi. Eskiden olsa filmdeki otuz altı pozun kaçının yanmadan çıkacağını düşünür, fotoğrafları saklamak için bir sürü albümler alırdık. Mum ışığında bakılan fotoğraflarımız vardı. Bir de şu selfie denilen çılgınlık yok mu, ne kadar yalnız olduğumuzun en büyük kanıtı. İnsan kendi fotoğrafını çeker mi hiç? Verirsin adam gibi birine çeker, ille fotoğrafçı olmasına da gerek yok hani.
Profilimde başa tutturduğum kitap tavsiyeleri haricinde benim bu zamana kadar okuyup en çok beğendiğim, bende çok büyük etki bırakan, yavaş yavaş okuyup da bitmesin dediğim, en ince noktasına kadar ayıklayıp eliminasyon sistemiyle elediğim eserleri bu gönderi altına bırakıyorum. Bu kitaplar benim top sıralamalarımda en üstte olan eserler. :)
Özcan Tekdemir kendileri Bilim Kurgu & Fantastik, Deneme, Edebiyat kategorilerinde eserler yazmış popüler bir yazardır. Okuduğum ilk kitabı olmasına rağmen baya bi beğendim. Bilim kurgu seven bana da hitap ediyor nede olsa :D
Hamam böceği yemek istemiyorum!
Başlık her ne kadar ilgi çekici olsa da biraz da iğrenç biliyorum. Koronavirüs ona şükür
Taraklı ayaklarının bıraktığı ıslak izler yılan derisini andıran parlak zemine çarpıp yüzüne yansıyordu.İpek işleme,pembeye çalan deniz atı motifleriyle s üslenmiş perde aralığından odanın içine doğru davetsiz, p iç bir ışık sızıyordu.Güneşin aydınlık ama kirliye çalan sarı yüzü,onun gri duvarda ki siluetini n adeta ressamı oluyordu.
“Postacıyım,” dememe gerek bile kalmadan üzerimdeki kıyafete bakıp, “Yaz bakalım, meslek postacı”....
Oysa bazı şeyler yazıya dokulemeyecek kadar değerlidir diyemedim