Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Peter A. Levine

Peter A. LevineKaplanı Uyandırmak yazarı
Yazar
7.9/10
151 Kişi
846
Okunma
61
Beğeni
5,8bin
Görüntülenme

Peter A. Levine Gönderileri

Peter A. Levine kitaplarını, Peter A. Levine sözleri ve alıntılarını, Peter A. Levine yazarlarını, Peter A. Levine yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Vahşi doğada yaşayan hayvanlar bize bir yandan yaşama azmi ve sağlık konusunda örnek olurken bir yandan da biyo- lojik iyileşme sürecini kavramamıza yardımcı olurlar. Ayrıca hayvanlar sayesinde, tepkilerimizin salt içgüdüsel olması halinde hayatımızın alabileceği şekle dair değerli bir bakış açısı da kazanmış oluruz. Hayvanlar doğanın dengesini örnekleyen birer öğretmen gibidir. Travma tedavisinin zorluklarından biri de, travmaya yol açan olayın içeriğine çok fazla odaklanılmasıdır. Travma geçiren insanlar kendilerini, içgüdüsel iyileşme gücüne sahip birer hayvan olarak değil, hayatta kalanlar olarak tanımlama eğilimindedirler. Hayvanların tehlike geçtikten sonra geri dönebilme yetenekleri biz insanlara örnek olabilir. Onların bu davranışları bize kendi içsel iyileşme yeteneklerimize ulaş- mamız için yol gösterebilir. Travmanın yıpratıcı etkilerinden özgürleşebilmek için ulaşmaya ihtiyaç duyduğumuz içgüdüsel stratejileri bulmak amacıyla hayvan yanımızla ilgilenmeli bu yanımızı önemsemeliyiz.
Bazı canlı türleri güvenliklerini sağlamak için çok işlerine yarayan mekanizmalar geliştirmişlerdir. Fark edilip saldırıya maruz kalmaktan kaçınmak için zebralar kamuflaj kullanırlar, kaplumbağalar saklanır, köstebekler çukur kazar, köpekler, kurtlar ve çakallar teslimiyetçi bir duruşla pozisyon yenilerler. Savaşma, kaçma ve donma davranışları o kadar ilkeldirler ki, sürüngen beyinden bile daha eski tarihlere dayanırlar. Bu hayatta kalma araçları, örümcek ve hamam böceklerinden pri- matlara ve insanoğluna kadar bütün canlı türlerinde bulunur. Evrensel ve ilkel savunma davranışlarına "savaş ya da kaç" stratejileri denir. Durum saldırganlık gerektirdiğinde, tehdit altındaki yaratık savaşır. Söz konusu tehditle karşı karşıya kalan yaratık savaşı kaybedecek gibi olduğunda da, müm- künse kaçar. Bu seçimler düşünülerek yapılmazlar, içgüdüsel olarak sürüngen beyni ve limbik beyin tarafından yönetilirler. Ne kaçmak ne de savaşmak söz konusu hayvanın güvenliğini sağlayamadığında başvurulacak bir diğer savunma hareketi daha vardır: hareketsizlik (donma), bu hareket de hayatta kalmak için diğer ikisi kadar evrensel ve temeldir
Reklam
İçgüdüsel beyin her zaman uyarana biz onu bilinçli olarak fark etmeden önce yönelerek, organize olur ve tepki verir.
Onun suçu değil, dedi. Ah, evet dedi Lex, neredeyse bizi yiyordu ve bu onun suçu değil. O bir etobur. Sadece yapması gerekeni yapıyordu. Michael Crichton, Jurassic Park Bir sürüngenin bilinçli seçim yapmak gibi bir seçeneği yoktur. Sürüngenlerin her davranışı, her hareketi içgüdüseldir. Yiyecek, sığınak ve üremek için uygun bir eş arayışını yöneten yalnız ve yalnız içgüdülerdir. Tüm savunma stratejileri gene- tik olarak, ilkel ve son derece etkili beyinde programlanmış bulunmaktadırlar. Bu davranışlar sürüngenin kontrol edeme- diği ritmik döngülerin bir parçasıdır. Yaşama dair bu ritüeller, yüz milyonlarca yıldan beri yıl be yıl, mevsim be mevsim, günbegün tekrarlanmışlardır. Neden? Çünkü işe yararlar. Böcek bir kütüğün üstünde güneşin tadını çıkararak ker- tenkeleye doğru ilerler. Kertenkele dilini üzerine şaklatır ve böcek yok olur. Kertenkele aç olup olmadığını dert etmekten vazgeçmez. Böceğin yenilecek kadar temiz olup olmadığına dair bir soru işareti yoktur. Günlük kalori oranına uygun olup olmadığına takılan da yoktur. Sadece onu yemiştir. Tıpkı uyuduğu, ürediği, kaçtığı, donduğu, savaştığı ve benzerleriyle ilgili yaptıkları gibi. Içgüdülerle yönetilen hayat yalındır. Ker- tenkelenin hatırlaması gereken bir şey yoktur, plan yapması gerekmez, öğreneceği bir şey de yoktur içgüdüler hepsini halleder.
Artık içgüdüsel seslerimize dokunmaya başlayabiliriz. İlk adım bu sesi dinlemek için duyusal algıyı kullanmayı öğrenmek. Bu yolculuğun en faydalı özniteliği yumuşaklık yani nezaket. İçgüdüsel benle temas kurmak meşakkatli bir hüner. Dolayısıyla asla zorlayıcı olmayın. Sabırlı olun, yavaş yavaş ele alın. Herhangi bir anda bunaldığınızı hissederseniz, aşırı yüklenmişsiniz demektir. Bir dahaki sefere aynı dönemece geldiğinizde daha yavaş olun. Daha yavaş giderek hedefe daha hızlı ulaşacağınız bir yer burası. Bazen duyusal algı çok yavaş ortaya çıkarken, bazen de onu çok hızlı bir kavrayışla bir anda yakalarsınız ve olayın bütünü anında netleşiverir. Yapabilece- ğiniz en iyi şey açık ve meraklı bir tutumla hareket etmek. Meydana gelmekte olanı yorumlamaya, analiz etmeye ya da açıklamaya çalışmayın; sadece deneyimleyip farkına varın. Söz konusu meseleyle ilgili anıları, duyguları, sezgileri ya da başka bir şeyleri taramak da gereksiz. Kendiliğinden gelmeleri iyi olur ama onları yorum yapmadan ya da duygusal bağlılık oluşturmadan gözlemlemek daha bile önemli. "Onları geldik- leri gibi kabul etmek" duyusal algınızın dilini. öğrenmenizin en iyi yolu. Bilgi size sözcükler, resimler, sezgiler ve duygular biçiminde gelebilir ancak hangi biçimde gelirse gelsin, bir diğer duyumsamalar katmanının kendisine eşlik edecek olmasıdır. Bu katmandaki duyumsamalar, siz dikkatinizi fazlasıyla örtük bir düzeye yönlendirmeyi öğrenene kadar muğlak kalabilirler. Duyusal aracılığıyla kendinizi tanımayı öğrenmeniz trav- mayı iyileştirmeye dair atacağınız ilk adım olacaktır.
Aşağıda verilmekte olan egzersiz aracılığıyla duyusal algıyı deneyimleyip anlayabileceksiniz. Bu satırları okurken bulun- duğunuz yerde olabilecek en rahat pozisyona geçin. Bedeninizin şu an sizi taşımakta olan yüzeyle temasını hissedin. Teninizi hissedin ve giysilerinizin teninizle nasıl temas ettiklerini fark edin. Teninizin altını hissedin - ne tür hisler var orada? Şimdi yavaşça bu hisleri hatırlayarak düşünün: kendinizi rahat hissettiğinizi nasıl anlıyorsunuz? Hangi fiziksel hisler bu genel rahatlık duygusuna katkıda bulunmakta? Bu hislerin daha çok farkına varmak sizi daha fazla mı rahatlatıyor yoksa daha az rahat mı hissediyorsunuz? Zaman geçtikçe değişen bir şey oldu mu? Bir süre böyle oturun ve rahat hissetmeye dair duyusal algının keyfini çıkarın. Iyi!
Reklam
"Organizmayı", ilişkileri ve özellikleri büyük ölçüde bütünün içindeki fonksiyonlarıyla belirlenen birbirine bağlı ve birbirini tamamlayan elemanlardan meydana gelen kar- maşık bir yapı olarak tanımlıyoruz. Dolayısıyla organizmanın bütünü bağımsız parçalarının toplamından daha fazla. Ben- zer şekilde duyusal algı, dağınık bilginin büyük
Bizimki dahil olmak üzere modern kültürlerin çoğunda ise, egemen tutumun kurbanı olmaya katlanmaya dayanıklılık deniyor ve semptomlarımızın ciddiyetine aldırış etmeden bu yükü taşıyabilmek bir çeşit kahramanlık sayılıyor. Büyük bir çoğunluğumuz bu sosyal geleneği sorgusuz sualsiz kabul ediyoruz. Neokorteksimizden aldığımız gücü, mantıksallaştırma yeteneğimizi kullanarak, kişinin ciddi bir tehdidin üstesinden gelmiş olduğu, hatta bir savaşı bile "sıyrıksız atlattığı" izlenimi vermekte zorlanmayız ve çoğumuzun yaptığı şey de tam olarak budur. Daha çok diğerlerinin hayranlığını kazanmak için "soğukkanlı görünmeye çalışırız - sanki hiçbir şey olmamış gibi davranan birer kahraman gibi dolaşırız.Bizi süper-insan olmaya teşvik eden bu sosyal adetler insana ve topluma çok büyük haksızlık ederler. Eğer nispeten nazik dürtülere baş eğmeden hayatta ilerlemeye girişirsek, üzücü deneyimlere geri döndürülürüz ve güç gösterimiz illüzyon olmaktan ileri gidemez. Aradan geçen zamanda da travmanın etkileri gittikçe büyüyerek daha ciddi bir hal alır ve sağlamlaşarak kronikleşirler. Sinir sistemimizde donmuş halde saklanan yarım kalmış tepkiler ise zorla uyandırıldıklarında patlamak üzere programlanmış birer saatli bombaya benzerler. Insanoğlu bu gücü boşaltmak için uygun araç gereci ve desteği bulana kadar bizler açıklanamayan öfke patlamaları yaşamaya devam ederiz. Gerçek kahramanlık yaşanan dene- yimleri bastırıp inkar etmek değil, onları açıkça kabullenecek cesarete sahip olmaktır.
Çocuklukta geçirilen her türlü kazanın gecikmeli trav­maya sebep olmayacağı da aşikar. Bazı olaylar kalıcı etki bırakmazlar. "Küçük" gibi görünenler ve unutulanlar dahil olmak üzere bazı çocukluk kazaları ise ciddi etkiler bırakır. Düşmeler, zararsız görünen cerrahi işlemler, boşanma ya da ölüm sebebiyle ebeveynlerden birinin kaybı, ağır hastalıklar, hatta sünnet ve diğer rutin tıbbi uygulamalar sonradan haya­tın ilerleyen dönemlerinde çocuğun söz konusu olayı yaşadığı andaki deneyimlerine bağlı olarak bazı travmatik tepkilere yol açbilir.
Travma mağduru insanlarla yirmi beş yıldan fazla çalıştıktan sonra, danışanla -rımın en az yarısı kadarının, yüzeye çıkmadan önce oldukça uzun süre uykuda kalan travma semptomlarına sahip olduk­ larını söyleyebilirim.
Reklam
Hepimiz kendi iyileşmemizin sorumluluğunu kabul etmekte gönüllü olmalıyız.
Travmatize olmuş olan ebeveynler çocuklarına temel bir güven aşılamakta zorlanırlar. Bu güven duygusuna sahip olmayan çocuklar ise travmaya karşı daha savunmasız olurlar.
İyileşme işlemi içerden başlar. Kemiklerimiz alçıya alınma­ dan önce bile yeniden birbirlerine kaynamaya başlarlar. Tıpkı bedenimizin iyileşmesini etkileyen fiziksel kurallar olduğu gibi zihinlerimizin iyileşmesini etkileyen kurallar da var.
Sayfa 229
Travmatize kişiler sağlıklı olmaya doğru geri dönüş yolculuğunda tüm inançlarını ve önyargılarını serbest bırakmalılar.
Travmayı dönüştürmek travmatize olmuş kişinin yerine getirip sonra da arkasına yaslanıp kendinden hoşnut bir şekil­ de sonuçları bekleyeceği bir ritüel değildir. Sihirli bir hap da yoktur. Dönüşüm kim olduğunuza dair temel inançlarınızı zor­ lama arzusu ve iradesi gerektirir.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.