10 Şubat 1944'te Erzurum Pasinler'de doğdu. Liseyi İzmir'de bitirdi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ndeki öğrenimini yarıda bıraktı. Gazeteciliğe 1967'de Yeni İstanbul gazetesinde başladı, yirmi yıl Cumhuriyet gazetesinde çalıştıktan sonra 1992'de emekli oldu. Ardından Sabah gazetesinde kitap ve sanat sayfaları hazırladı. Yeni Yüzyıl gazetesinin kuruluşunda görev alarak kültür-sanat bölümünü yönetti. Yeni Yüzyıl ve Ateş gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Sabah gazetesinde iki yıla yakın "Sabah Posta Kutusu" köşesini yönetti.
İkinci Yeni esintisi ile başladığı şiir anlayışı, zaman içinde daha toplumsal meselelere doğru yöneldi. Kendine özgü dili ve benzetmeleriyle, baştan beri tavrını ve varlığını keskinleştiren, anlam kadar biçime de önem veren şiirler yazdı. Çarşıların, işçi kızların, pazar yerlerinin, çay evlerinin dünyasını yansıtan şair olarak tanındı. Şiirinde günlük konuşma dili içine ustaca serpiştirilmiş eski sözcükler de kullandı.
1 Aralık 2018 tarihinde akciğer kanseri tedavisi gören ve diyaliz hastası olan Durbaş, sağlık durumunun kötüleşmesi üzerine Medeniyet Üniversitesi Hastanesi'nde yoğun bakıma alındıktan sonra hayatını kaybetti. 2 Aralık 2018 tarihinde Ümraniye Hekimbaşı Mezarlığı'nda toprağa verildi.
kaç yıldır saklıyorum puslu bir ilkyaz gecesi üçüncü sınıf bir sokak aralığında avucumun içinde söndürdüğün sigara yanığının izinde ilk öpüştüğümüz anın heyecanını
Elim sanata düser usta
Dilim küfre,yüreğim acıya
Ölüm hep bana,
Bana mı düşer usta?
Sevda ne yana düşer usta
Hicran ne yana
Yalnızlık hep bana
Bana mı düşer usta?
Gurbet ne yana düşer usta
Sıla ne yana
Hasret hep bana
Bana mı düşer usta?
Bir su damlası, vay ömrüm!
Rüzgârın sabahında yaşadım
Ne aşk çürüdü, ne acılar...
Göğsümün kafesinde besledim
Göklerin dar vakit kuşunu
Hasretti uçurduğum çığlıklar
Uslanmadı asla, vay gönlüm!
Düşlerin akşamında yaşlandım
Ne umut çürüdü, ne sevdalar...
Kütüphanenin şiir bölümünü gezinirken kapağı dağılmış, çok okunmaktan perişan olmuş bir sürü aynı isimli
Kahraman Tazeoğlu kitabının bulunduğu rafa sığmayıp en altlarda ölüme terkedilmiş bir halde beni beklerken buldum kendisini. Pek okunmadığını belli edercesine yepyeni duruyordu karşımda.
Neden okunmuyordu acaba yüreği avluda volta atan, cintoniğe iyi geceler dileyerek lekesiz bir şafakta uyanmak isteyen adam Refik Durbaş.
Kitap, siyah bir acıya yazılan tek bir şiirden oluşuyor. Çok uzun ve güzel bir şiirdi. Ayrılık ve aşk baş roldeydi. Çaresizce çekilen bir hasret, daha güzel bir vücut bulamazdı mısralara. Okuduğum ilk kitabıydı son olmayacak.
Siyah Bir AcıdaRefik Durbaş · Yazko Yayınları · 198444 okunma
Şairi ilk kez okuyorum. Ancak beni çok etkilediğini söyleyemeyeceğim. Farklı kitaplarını okuduğum takdirde daha net fikir sahibi olacağımı düşünüyorum. Okuyacak olanlara iyi okumalar dilerim.
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, şiir kitabları okunup bitti diye kaldırdığımız kitaplardan değildir. Şiir kitapları, her zaman açıp okumaya ihtiyaç duyduğumuz, her daim zevkle okuyacağımız kitaplardır.
Beş ciltten oluşan, Cumhuriyetten Günümüze Türk Şiiri Antolojisin’nin bu ciltinde, 526 şairin 1909 adet seçilmiş şiirleri bulunmaktadır.
Şairlerin kısa yaşam öyküleri, eserleri, fotoğraflarıyla birlikte şiir severlere sunulmakta.
Bazı şiirlerin , Türk ressamlarının tablolarıyla birlikte verilmesi ayrı bir güzellik katmış sayfalara.
Abdullah Özkan-Refik Durbaş tarafından derlenen bu cilttede seçenek çok. Beğenmediğiniz şair ve şiirleri olabileceği gibi, beğeneceğinizi umduğum, şair ve şiirlerine de çokça rast geleceğinize eminim.
Cumhuriyetten günümüze dek şiirimizde ki gelişmeye tanık olmak, şiir okumanın tadına varmak isteyen, şiir severlere sunulur.
Keyifli okumalar.