Anlamaya çalışmak yorucu. Kalbimin ortasında yaşanıyor her şey. Üzerinde yürüyen adımlar, çamur izleri, kötü kokular... Temizlemek zor. Unutmak imkansız.
“Sen de gayet iyi biliyorsun ki yaşamak dediğimiz her zaman şenlikli değil. Eğer öyle olsaydı emin ol anlamsız,biçimsiz,işe yaramaz olurdu. Sevmezdik onu. Yapay gelirdi. Duygularımızı canlı tutan her şey içimizdeki karmaşadan besleniyor...”
“Ama bir kerecik olsun geriye dönebilsem, diyorum bazen. Kalbimi tornaya yatırır, dinler, çiçeklerle sarmalar, güzelce tamir ederdim. Pişmanlıklar bir kere olsun işe yarasın isterdim..”
Ayna hiç konuşur mu? Elbet konuşur. En çok da kıyıda köşede sakladıklarını söyler insana. Hiç çekinmeden, olduğu gibi vurur yüzüne ne varsa. Bildiğini saklamaz. Sırrını anlatmaz. Dikiş tutmaz. Yüzünü kızartmaz. Yükünü çoğaltmaz.
Storytel'de çokça karşıma çıkan ama okuma listemde yerini almayan bir kitaptı Telaş Bandosu, ta ki Melikşah'ın en sevdiği yerli kitaplardan bahsettiği videosunu izleyene kadar. Semih Öztürk'le tanışmak ve Telaş Bandosu'nun öykü dünyasını deneyimlemek için hemen kitabı edindim.
8 öyküden oluşan bu kitapta en çok aklımda kalan öykü nedense "Gece Gelen Salyangoz" öyküsü oldu. Cinleri olduğuna inanılan bir karakter olan Ali Fevzi Efendi etrafında şekilleniyor öykü. İbadetini aksatıp namaz kılmayan komşusu Beşir Fuad'a cinlerini musallat ediyor ve onunla uğraşmaya başlıyor. Bu işle uğraşırken kendisini fazla kaptırıp kendi namaz vakitlerini kaçırmaya başlıyor.
Geçenlerde bir sohbet esnasında eskiden Ramazan ayında oruç tutmayanları dövme timleri olduğundan bahsetmişti biri. Bu kişiler sokağa çıkar, oruç tutmayanları bulup tespit eder ve onları dayakla cezalandırırmış. Bir gün toplandıkları alanı ziyaret eden biri, orada yemek yediklerini fark etmiş. Bahaneleri ise "Oruç tutmayanları dövmek için güç toplamamız lazım." olmuş. Bu öyküde Ali Fevzi Efendi'yi okurken aklımda direkt bu anlatı canlanmıştı.
Öyküleri su gibi akan, sizi bir anda içine alan ve çabucak bitirebileceğiniz bir kitap Telaş Bandosu. İlgilileri bakabilir.