"Ha o mu? O hikâyeyi şimdi yazdım amirim. Konumuzla hiçbir alakası yok. Bu da benim hastalığım işte, edebiyat, kurgu, hayal vesaire. Uydurmadan duramıyorum ne yapayım. Beğendiniz mi? Beğenmediniz demek..”
“Her yerde Arapça okunan ezan burada neden Türkçe?”
Bu millet anlamadığı lisânı daha çok seviyor desene Yusuf Ziya.
“Öyle, savaşı kazandıkta Gazi Paşanın bu savaşı daha zor sanki..”
“Ruhunuzun çöllerinde mükemmelliği arıyorsunuz. Ama ben sizden mükemmel olmanızı istemiyorum. Ben sizden aşık olmanızı istiyorum ki bu mükemmellikle aynı şey değildir, o kadar aynı değildir ki onun tam tersidir…”
“Aşkın sizi tamamlamasını bekliyorsunuz. Ama aşk hiçbir şeyi tamamlamaz; ne kafanızın içinde olan boşluğu ne de kalbinizdeki uçurumu tamamlar. Aşk bolluktan ziyade eksikliktir. Aşk, eksikliğin bolluğudur.”
Tanrı dahi bu soruya nasıl yanıt vereceğini bilemez. Kadınlar Tanrı değildir. Kadınlar tam anlamıyla Tanrı değildir. Tanrı olmaları için çok az şey eksiktir. Bir erkeğe kıyasla onlarda çok daha az şey eksiktir. Kadınlar hayattır, Tanrı'nın gülümsemesinin çok yakınındaki hayattır. Kadınlar Tanrı'nın yokluğunda hayatı koruma altına alır; geçici hayatın duru hissiyatından, sonsuz hayatın temeli olan o hissiyattan sorumlulardır.
“Erkekler kadınlardan korkar. Bu hayatları kadar uzaktan gelen bir korkudur. Yalnızca kadının bedeninden , yüzünden ve kalbinden duyulan bir korku değil, aynı zamanda hayat ve Tanrı korkusu olan ilk günün korkusudur bu. Zira bu üçü birbirine çok yakındır: Kadın, hayat ve Tanrı…”