Bir sonbahar günü açtı gözlerini. Doğu Karadeniz’de ana sütü Türkçeyi, Mekteb-i Sultani’de Fransızca ve Osmanlıcayı, University of Central Florida’da İngilizceyi öğrendi. Hiçbiri yetmemiş olacak ki, Anadolu’da, tatlı bir dil arayışıyla mülki idare amirliği yapmaktadır. Meryem’in, hem oğlu hem babasıdır.
Bir gazetede çalışan kahramanımız, “kış turizmi” yazacağıma klavye sürçer, “kız turizmi” yazar. Kıyamet kopar, sonuçta kahramanımız işsiz kalır. İş bulamaz, derbeder İstanbul sokaklarındadır artık. Kâh âşık olduğu kızı görmek için garsonluk yapar, kâh bir rüyanın peşine düşer, İstanbul’un gizli mevlevihanelerini keşfe çıkar.
Kahramanımızın rüyalarını Thomas Hobbes, Macchivelli, Voltaire, Albert Einstein, Goethe süsler. Hepsi bir sınıftadır. O sınıfta Salvador Dali de vardır, Shakespeare de… Hatta Hababam Sınıfı’nın Mahmut Hocası baskındadır…
Mektuplar yazar, göndermez; şiirler yazar, hiç okunmaz…
Hayatına bu sıralarda girer Ahmet Selim; birlikte hayatı sorgularlar, tasavvufa dalar; ama günün birinde Ahmet Selim geldiği gibi kaybolur ortadan…
Artık kahramanımız için gerçek ile rüya iç içedir…
Bazı kitaplar oluyor, hiç gündeminizde yokken, hatta varlığından bile bihaberken gelip sizi buluyor. Kupa Kızını As da benim için öyleydi. Bir kitap grubunda okunmuş ve tavsiye edilmişti. Aklımda öylece yer etti. Bu aralar sadece roman okumak istiyordum. Hatta TÜYAP’a gidince de sadece romanlara baktım ve onlardan aldım. Onlardan birisi de Kupa
Hakkında hiç bir bilgimin olmadığı bir yazar olan Şenol Turan'ı bir ay kadar önce keşfetmiştim. Kupa Kızını As adlı ilginç ve çok beğendiğim romanını okumuş, hakkında beğenilerimin sıralandığı bir inceleme yazmış hatta başka kitapseverler tarafından okunmasına da vesile olmuştum.
Bir yazarın bazen en büyük rakibi bizzat kendisi olabiliyor. Alaturka Münzevi'yi satın alıp okuma sebebim tamamen Kupa Kızını As'tan dolayıdır. Şayet önce bunu okusam, yazarın ikinci bir kitabını alır mıydım, kararsızım...
Alaturka Münzevi de başarılı bir roman. Şenol Turan'ın bir tarzı var, bunu anladık. Sıkı aforizmaların olduğu, kısa ve berrak cümleleri var. O sıkı aforizmaları burada da sıkça yakaladık.
Mesela, "Hakikat kadar insanı acıtan başka bir şey yoktur." ya da "Mutlu olduğun vakitlerde birdenbire hüzünleniyorsan birisini çok özlüyorsun demektir." ve yine ya da "Ben hiç kimseye ümit vermedim. Bende olmayan bir şeyi başkasına nasıl verebilirim?" gibi cümleler...
Alaturka Münzevi nevi şahsına münhasır bir adamın hikayesi aslında. İçinde trajikomik aşk hikayelerini olduğu, Mevleviliğe göz kırpan bir hikaye. Kendini okutabilen bir eser, zaman zaman yazarın dünya görüşü ve sosyolojik tespitlerinin ağırlığı hissedilse bile öyle...
Aşkın halleri, insanı içine düşürdüğü kuyu çok iyi ifade edilmiş yine...
Okunur mu? Okunur ama ben Aslı Mualla'nın mavi gözlerinde mahpus kaldım...
Kitap Aslı Mualla, Fikret, Nejat, Kenan, Zuhal karakterlerinin kendi bakış açılarından başlarından geçenleri anlatmasına dayanıyor. Esas kızımız Aslı Mualla çok güzel, alımlı tüm erkekler peşinde pervane ama o hiç kimseye yüz vermiyor. Lise aşkı olan halasının oğlu Fikret ile sevgilidir. Ama Fikret dayısının isteği üzerine çok sevmesine rağmen