Her gün, bir önceki güne uyanıyorsunuz ve bunu birkaç dönüşten sonra anlıyorsunuz. Dönüşüm (kitaba göre olay 'fenomen' olarak adlandırılmış olup) sabah sabah bir müjde haberi aldığınız ama aslında olmasını istemediğiniz bir durumla başlıyor...
Baş karakter Altay'ı çok sevdim. Aslında ben Sercan Leylek'in kalemini çok sevdim. Bu okuduğum ikinci romanıydı ve üçüncü romanını da almayı düşünüyorum ;)
Romana dönersem; Altay, sürekli geçmişe dönerken, bununla daha kolay yaşamanın formüllerini aramaya başlıyor. Çünkü ileri gidemediği her tarih, geri döndüğü her tarihin içindeki olayları değiştirme dürtüsünü cezbediyor. Olay başladığında hayatta olmayan babasının, geri dönüşler devam ettikçe hayatına girmesi, babasının ölümüne engel olmayı deneyip, işin ucunu 2015 kalkışmasına değdirip, o hazin günü silmeyi, bunu yaparken çaresizce bir video çekip, halini insanlara anlatmaya çalışması ve 2047 yılından beri düne dönen Eylül'le kesişen yolları... Sonuçta hayat ileri değil, geriye yol alıyor, kurgu bu ya, aslında dün 'doğruyu yaşayınca' ileriye gidiyor...
Aynı günü yaşayan insan temalı filmlerin takipçisi olan bana bu geri dönüş hikayesi çok güzel geldi...