“Neden böyle hissettiğimi tam olarak açıklayamam, ama öyle hissediyordum. Suçluluk duygusu nasıldır bilirsin, ateş ve duman gibidir: Boş yere hissetmezsin.”
Çinli-Panamalı bir baba ve Alman bir annenin çocuğu olan isimsiz kahramanımız anlatmaya başlıyor. Önce babasını, ardından annesini.
Anlattıklarıyla yaşadıklarına dair bir şeyler kurguluyoruz aslında. Geçebileceği sınavları, karşılaşacağı zorlukları az çok tahmin edebiliyoruz.
Birbirine zıt karakter ve kültürden gelen ebeveynlerin ona kattıkları çok evet ama ondan götürdükleri de yok değil.
Sonra kahramanımız tutkularını anlatmaya başlıyor, önce baleye ardından bir erkeğe sarılıyor. Düşmekten korktuğundan değil; sürekli düşebileceğini bildiğinden yapıyor bunu.
.
Dost adlı kitabını (ki bu eseri yazara ABD Ulusal Kitap Ödülü’nü getirmişti) sıkça gördüğüm ancak bir türlü edinip okumadığım Sigrid Nunez ile tanışma kitabım oldu ‘Tanrının Nefesinde Bir Tüy’. Bilhassa karakter analizleriyle, doğal ve çıplak diliyle pek sevdim bu eseri. Arka kapak yazısında şöyle denmiş: ‘İşte Nunez’in yalın, vurucu ve samimi bir dille kaleme aldığı bu kitabı bitiren herkesin kendine sorabileceği bir soru: ‘Tanrı’nın nefesinde bir tüy olmak nedir? Esasen kırılganlıkla mı ilişkilendirilebilir, yoksa güçle mi?’
Sanırım benim bu soruya cevabım: ‘kırılgan bir güç’le olurdu..
.
Kitaplığımda bekleyen yazarın bir diğer eseri Daima Susan’ı da çok bekletmeden okumak niyetindeyim.
.
Fatih Yiğitler çevirisi, İlknur Muştu kapak tasarımıyla ~
Kitabı öncelikle hayvan ve insan ilişkilerini irdeliyor diye almıştım. Yarısına kadar sabırla direnmeme rağmen okuyamadım. Yazarlıktan ve edebiyattan bahsetmiş yazar ama ben olay örgüsünün derli toplu olduğu kitapları daha çok seviyorum. Burda yazar genel olarak yazarlık, edebiyat, entelektüel çevre vs ile ilgili anekdotlarını ‘roman’laştırmış adeta. Kesinlikle vakit kaybı.
Herkese Merhaba <3
Bugün tanıştığım yeni bir yazar, ve ulusal kitap ödülü kazanmış eseriyle geldim.
Kitabın konusuna gelecek olursam;
İsmini bilmediğimiz kadın anlatıcı, çok sevdiği yakın arkadaşının intihar etmesiyle zor bir süreçten geçer.
Adamın ölümünden sonra üçüncü eşi, anlatıcımızı evine çağırır. Ve adamın Danua cinsi yaşlı köpeğine bakamadığını onu sahiplenmesi gerektiğini söyler.
Anlatıcımız ilk başta bunun imkansız olduğunu söylesede Apollo’yu küçük evine getirir. Tabiki bu küçük evde hayvan bakmak yasaktır. Anlatıcımız evsiz kalma pahasına Apollo’dan vazgeçmez.
Bu kitabı Amazon indirimlerinden çok uygun fiyata almıştım. Kapağına, kapağın üzerindeki yazıya bakınca dümdüz insan-köpek ilişkisi okuyacağımı düşünüyordum. Tabiki kadın ve Apollo arasındaki iletişimi de okuyoruz fakat bu kitap bundan daha fazlası.
Edebiyat-yazar camiasına da büyük göndermeler var. Özellikle yazmaya meraklı olan okurlar kesinlikle bir şans vermeli.
İçinde birden çok yazara, kitaba dair alıntılar var. Hatta yakın bir zamanda okumak istediğim Coetzee’nin ‘utanç’ kitabından bayağı spoi yedim tabii bu üzdü.
Uzun lafın kısası edebiyata, yazmaya, hayvanlara ilgisi olan tüm okurlara tavsiye ediyorum.
OKUYUN OKUTUN
Kitapla Kalın
Sevgiler <3