Yarama sardığım peygamber çiçeği kokusu
Ve suyun ince belinden tutmuş bir sevda korkusu..
Başını eğdiğin küslüğün gölgesinde ağlıyor çiçekler.
Düşüp kendimi incittiğim sabahlar kadar yorgun ve uykulu kalbim.
Yarama sardığım peygamber çiçeği kokusu
Ve suyun ince belinden tutmuş bir sevda korkusu..
Başını eğdiğin küslüğün gölgesinde ağlıyor çiçekler.
Düşüp kendimi incittiğim sabahlar kadar yorgun ve uykulu kalbim.
Yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde!
Kaç yaşındayım sahi saymadım, bilmiyorum!
Belki kırklarımdayım belki otuzlarımda!
Belki de doksan sene yuvarlandım bu dünyanın sırtında!
Hiç bilmiyorum!
Şehrin kirli saçlı kederi
Ve efsunlu bir öğlen güneşiyle çağlıyor kanlı dere..
İçinde et bırakmış, can bırakmış bir şiir gibi adın.
Yarama sardığım peygamber çiçeği kokusu
Ve suyun ince belinden tutmuş bir sevda korkusu..
Başını eğdiğin küslüğün gölgesinde ağlıyor çiçekler.
Düşüp kendimi incittiğim sabahlar kadar yorgun ve uykulu kalbim.
Gecenin rengi kara..
Canımda tuttuğum, tuz ve yara..
Gitme..
Gecenin karanlık kucağına bırakma beni!
Taş duvar her yer,
Bütün şehir yalın ayak,
Kimsesiz güvercinler,
Gitme!
Kanatsız yaralı bir kuşum yokluğunda,
Nereye çarpsam yüzün,
Nereye dönsem sevda yüklü bu hüzün
Gitme!..
🖋️
Biraz yorgunum, kavgaları birikiyor insanın!
Her uzvundan ayrı ayrı taşıyor acısı zamanla!
Yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde!
Kaç yaşındayım sahi saymadım, bilmiyorum!