Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sofi Huri

Sofi HuriRabiat-Ül Adeviye yazarı
Yazar
0.0/10
0 Kişi
7
Okunma
0
Beğeni
270
Görüntülenme

Sofi Huri Gönderileri

Sofi Huri kitaplarını, Sofi Huri sözleri ve alıntılarını, Sofi Huri yazarlarını, Sofi Huri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bir gün Râbia hasta iken, Hasan Basri, Mâlik ed-Dinar ve Şakik-i Belhi onu ziyarete gittiler. Hasan Basri söze başlıyarak, 'Rabbinin sillesine metanetle sabretmeyen kişi dâvasında sâdık değildir,' dedi. Râbia hemen atıldı, 'Bu sözlerden benlik kokusu geliyor,' dedi. Şakik-i Belhî söz alarak, 'Rabbinin sillesi için şükretmiyen davasında sâdık değildir,' dedi. Râbia yine, 'Bize ondan daha iyi bir şey lâzım,' dedi. Üçü birden, 'Şu halde sen söyle,' dediler. Bunun üzerine, Râbia dedi ki, 'Allahı düşünerek, o düşünce içinde Rabbinin sillesini unutmıyan, dâvasında sâdık değildir,' dedi.>>
Elmenâvi "Kevakib-el Dürriyet" adlı eserinde diyor ki: "Râbia bir gün ve gecede bin rik'at namaz kılardı; kendisine, bundan maksadın nedir ve ne umuyorsun? diye soruyorlar. Râbia, 'Ben bunu hiç bir sevab ümidiyle yapmıyorum. Sadece kıyamet gününde Resulullah bundan memnun olsun, ve sair peygamberlere, 'Bakınız, bu benim ümmetimden bir kadının amelidir' desin diye yapıyorum,' cevabını veriyor."
Reklam
Rabia'ya, «Cennet hakkında ne düşünüyorsun?» diye sordular. O ise, "Önce komşu sonra ev" meseliyle cevap verdi. Yani, cenneti düşünmeden evvel Allahı düşünmekte olduğunu anlatmak istiyordu. El-Gazali buna şu sözleri ilâve ediyor: "Dünyada Allahı bilmiyen ahrette de Onu göremez. Dünyada mârifetin tadını tatmıyan, ahrette cemali görme lezzetini alamaz; çünkü kişiye, bu dünyada malik olmadığı şey yeniden verilmez, ve kişi ancak ektiğini biçebilir."
Parlak, tatlı bir ilkbahar günü, arkadaşı Abde, Râbia'ya, dışarıya çıkıp Allahın kudretinin eserlerini seyretmesini rica etti. Râbia ise, "Bilâkis sen içeriye gir de Allahın kudretini kendi nefsinde mütalâa et," diye cevap verdi ve ilâve etti: "Benim en mühim işim Allahın kudretini teemmül edip, düşünmektir."
Hz. Peygamberin, "Allahım, Senden kazadan sonra rızayı dilerim," duası bize kadar gelmiş, ve şu sözleri de bize ulaşmıştır, "Allahın gazabını dâvet edecek bir şeyle kimseyi memnun etmeğe kalkma, ve Allahtan gelen nimet için kimseyi medhetme; sana ihsan etmediği şeyden dolayı kimseyi zemmetme, çünkü rızk Allahtandır. Bunu sana, ne senin hırsın, ne de haris kimse, veremiyeceği gibi, kötülüğünü istiyen hiç kimse, o rızka mâni olamıyacaktır; işte, Cenabı Hak, adalet ve hakkaniyetile sevinç ve rahatı rıza ve yakînde, keder ve üzüntüyü ise şüphe ve hoşnutsuzlukta kıldı."
El-Kuşeyri diyor ki, «Sâlih el-Mari her zaman, her kim kapıyı ısrarla çalmakta devam ederse, kapı muhakkak ona açılır," derdi. Râbia ona, "Bu sözü ne zamana kadar söyliyeceksin? Bu kapı ne zaman kapandı ki açılsın?"dedi. Salih, "İhtiyar cehalet içinde, kadın ise ârif olmuş!" cevabını verdi.
Reklam
Birisi Râbia'ya, "Ben çok günah işledim, isyanda bulundum, tövbe edersem, Allah tövbemi kabul eder mi?" diye soruyor. Râbia, "Hayır, O, tövbeye seni lâyık görürse, seni tövbeye sevkeder ve sen tövbe edersin," cevabını veriyor.
Bütün makamlar tövbe üzerine kurulmuştur ve muazzam tasavvuf kal'esi burada yükselir. Tövbe, sâliklerin ilk menzilidir, ve tâliblerin makamlarından ilk makamdır. Tövbenin de çeşitleri vardır. Avamın tövbesi, günahlardandır; ermişlerin (vâsılîn) tövbesi düşüncelerden, âriflerin tövbesi alâmetlerden (sevânih), muhiblerin tövbesi ise Mâşuka hakkiyle hizmetten âciz olmaktan dolayıdır.
Râbia derdi ki: "Sen sayılı günlerden ibaretsin. Bir günün geçmesiyle derhal senden bir kısım gitmiş olur. Bir kısım giderse, bütün de gider. Sen bilirsin, nasıl istersen öyle hareket et."
Amel, muradı yalancı çıkarmamalıdır
Süfyan-el Sevri bir gün arkadaşlarına, "Kalkınız şu bizim Kur'an hocasına gidelim. Ondan uzakta olunca, ruhumu dinlendirecek kimse bulamıyorum," dedi. Süfyan, Rabia'nın yanına gelince, elini kaldırarak : "Allahım, Senden selâmet dilerim!" dedi. Râbia ağlamağa başladı. Süfyan ona, "Niçin ağlıyorsun?" diye sordu. Râbia, "Beni sen ağlattın," dedi. "Seni ben nasıl ağlattım?" "Selâmetin, her şeyi terketmekte olduğunu bilmez misin? Nasıl olup ta sen böyle içinde yüzmektesin?" Râbia bir ders daha öğretiyor. Amel, muradı yalancı çıkarmamalıdır. Bir şeyi murad eden veya bir maksat için dua eden kişi, önce tam edeb sâhibi olmağa çalışmalıdır. Edebin ilk şartı ise hulûs ve doğruluktur.
Reklam
Rabia'nın gelinliği halvet, düğünü zikrullah, ve bütün zevki dua idi. Ebedi aşkı, ilâhî aşk idi. Bütün varlığını Allaha nezretmiş, vermişti. O, insanlardan vazgeçmiş, dünyadan yüz çevirmiş bir insandı. Beden değil, ruhtu, ondan bir erkek ne bekliyebilirdi? Attar diyor ki: "O, hususî bir hücre sahibi, ihlâs örtüsüyle örtünmüş, aşk ve iştiyak ateşine yanmış, vuslatta fenâ bulmuş, sanki ikinci bir Hz. Meryem'di; sâfi, musaffa, münezzeh bir bakire idi; Râbiat-ül Adeviye işte bu idi."
Kendini öylesine ve tamamiyle Allaha vermişti ki, ne mesut bir yuva, ne iyi bir koca ne de büyük servet zihnini meşgul ederdi. Evlenme elbette ki helâl, İslâm'ın sünneti ve hayatın şeriati idi, ancak Râbia'nın dünya işlerine meyli yoktu. İlâhî aşk onun bütün varlığını sarmış, ve kullardan uzaklaştırmıştı; o, bütün benliğiyle bu geçici hayattan yüz çevirmiş ve ebedi olana kendini teslim etmişti.
Bir gün Râbia'ya ruhani hayatta bu yüksek mertebeye nasıl eriştiğini sordular. O, her zaman : "Allahım! Beni Senden uzaklaştıran her şeyden, Seninle benim arama giren her halden Sana sığınırım," demek suretiyle cevabını verdi.
Rabia bir hayli gün çölde yol aldı, nihayet bir gün durdu. "Allahım," diye feryad etti, "Kalbim yoruldu. Ben nereye gidiyorum? Ben balçıktan bir külçe, Senin Evin ise bir taş! Ben Sana burada muhtacım." Allah vâsıtasız olarak Râbia'nın gönlünün içinden ona hitap ederdi, şimdi de ona şöyle cevap verdi: "Ey Râbia, sen on sekiz bin âlemin hayatı içinden yolculuk etmektesin. Sen Musa'nın beni görmek için nasıl niyazda bulunduğunu görmedin mi? Ben de dağın üzerine azıcık vahiy nuru saçtım, dağ hemen titreyip sarsılarak kırk parça oldu. Şimdi sen burada Benim İsmimle kanaat et!"
"iman ilk harekettir, makamlar ve dereceler bunu tâkip eder"
Attar diyor ki: "Râbia ağlıyarak Allahına şu sözleri fısıldıyordu: Ya Rabbi, ben işkence içinde yaşayan bir öksüz kızım, kölelik zinciriyle bağlanmış haldeyim. Her üzüntüye, her acıya dayanırım, sabrederim; ancak bu azaptan çok daha şiddetli bir azab içinde kıvranmaktayım, ve ruhum iztirab ile çırpınıyor. Korkum şudur: Sen benden razı mısın? İşte bütün gayem, emelim budur." Râbia imaniyle bir derece yükselmiş oldu, çünkü iman ilk harekettir, makamlar ve dereceler bunu tâkip eder. Birincisi Allahın rızasını dilemektir. İşte temel budur, ve bütün bina bunun üzerine kurulur. Râbia rızayı taleb ediyor, hayat hadiselerine hiç ehemmiyet vermiyordu. O, rızayı talepte fena bulmuştu; bütün ömrü boyunca Râbia'yı temyiz eden alâmet-i fârika onun özlediği şeyde fena bulması, yok olmasıydı.
20 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.