Süleyman Kani İrtem kitaplarını, Süleyman Kani İrtem sözleri ve alıntılarını, Süleyman Kani İrtem yazarlarını, Süleyman Kani İrtem yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tehdidini savurdu. Cevher Ağa ile beraber başmabeynci ve başkâtip bu haberi Abdülâziz'e götürmek için saraya vardılar. Abdülâziz halini düşünüyor ve buhran içinde elim dakikalar geçiriyordu. Arada:
- Beni Sultan Selim'e döndürdüler! Ben kimseye ne ettim? diyerek zihninden geçenleri yanındakilere ifham eyliyordu. Sonra Pertevniyal Sultana hitaben:
- Validem! Bu işi kim etti bana, bilir misin?
Diye sual etti. Validesi de:
- Avni Paşa etti!
Cevabını verdi. Sultan Aziz:
- Yalnız Avni Paşa etmedi! Hoşunduk Koca Rüştü Paşa, hoşunduk Ahmet Paşa...
Dedi ve ağlamağa başladı.
Her hünerde serâmed illâ kim
Cümlesinden ok atmada mümtaz!
Rüstemane kemane sürse elin
Zorubazuda gösterir icâz!
Yaraşur ger felekte nâvekine
Hedef olsa hilâli dairesaz!
Şastı desten göreydi Tozkoparan
Dergehine sürerdi ruyı niyaz.
Tevbe eylerdi dahi etmemeğe
Hiç tirü kemane dest diraz!
Atmadı böyle bir uzak menzil
Dahi bir pehlivanı serefraz!
Gördü çün zoru destü bazusun
Ok atarken o Şahı bendenüvaz;
Tirinin düştü fikrim ardınca;
Cüstü cuda çok eyledi tekütaz!
Bulamayup tirini dedi tarih:
Aferin ey hidivi tirendaz!
'Çok çekip azdan atmak' kemankeşlikte kemale delâlet eder. Bu meslekte büyük murada erenler bu yolda davrananlardır. Kemankeşlikte nice zaman ile ömür harcedenlerdir ki bu manayı idrak edebilirler. Bursalı Şüca:
"Berk yay ile atmadığı yerleri kişi aşktan atar!" derdi.
Abdülhamid günlerinde "Yıldız" kelimesini dile getirmek başa belayı davet etmekti. Mehmet Efendi bir yerde:
Aya bak. yıldıza bak!
Şu karşıki kıza bak!
Diye okuyacaktı. Tam:
"Aya bak!" dediği anda Abdülhamid'in perdenin sağ tarafında kendisine dikkatle baktığını görür. Bu tehlikeli beyti:
Aya bak, havaya bak!
Karşıdaki tavaya bak!
Diye geçerek işin içinden sıyrılır.
Sarayda çocuk düşürtmek eski bir adet idi. Bilhassa şehzade haremleri için bunda ısrar edilirdi. Tanzimattan sonra şehzadelerin, sultanların doğan çocuklarını boğmak, yahut göbeğini kesmiyerek ölüme bırakmak gibi vahşetler ortadan kalkmış ise de, çocukları doğmadan düşürtmek geleneği son zamanlara kadar devam eylemiştir.
Abdülhamid bıkınca, bir sebeple gözünden düşünce, saraydan Çıkarılmağı icap eden mühim bir sebep zuhur edince gözdelerini çerağ eder, bunları kendisinin iltifat ve teveccühüne nail olanlara, büyük memurlara,saray adamlarına nikah ile tezviç eylerdi.
Hükumet Fransa'da Krözo tezgahlarına harp gemileri ısmarlamıştı. Bunlardan her biri geldikçe Albus Bey Çanakkale 'ye gönderilir, gemi mürettabıtının İstanbul' a bomba getirmelerine meydan vermemek için teftişat ve taharriyatta bulunurdu.
(Bir defa da ileriye gidilmişti; İtalya'da Ansaldo tezgahlarına ısmarlanmış iki torpito İstanbul limanına gelince Bahriye Nazırı Hasan Paşa'nın emriyle tersaneden gönderilen memurlar ve işçiler makinelerin esaslı parçalarını kaldırıp sandıklara yerleştirmiş, tersaneye götürmüştüler. Nazır Paşa bunları saraya takdim ile yeni gemilerin de eskileri gibi Haliç'ten kımıldayamayacaklarını hünkara temin etmişti. Gemilerin içinde bulunan İtalyan gemiciler bu işe pek şaşıp kalmışlardı.)
Abdülmecid ve Abdülaziz devirlerinde saray kadınlarının açıklıkları dillerde destan olmuştu. Abdülhamid zamanında kadınlara karşı çok sıkı muamele bir kaide haline girmiş, Abdülhamid'in dairesinde gözüne ilişmiyen ve hevesini tahrik etmiyen ve şehzadelerin paylarına düşmeyen kadınlar perhizkarlığa mahkum edilmiştir!
Kahveci başının hazırladığı ve bir cezvesiyle, iki fincanıyla birlikte bir kutu içine koyup üstünü kırmızı balmumu ile mühürlediği bu kahveyi musahip Nadir Ağa getirir, mührü
bizzat padişah açar, kahveyi de ya kendisi, ya Nadir Ağa yahut
kadınlarından biri fincana dökerdi.