[..] çünkü yalnızca hoşgörü aracılığıyla bireyler ve topluluklar, varoluşlarını farklı değerlere yönelterek, birbirleriyle yan yana ve bir arada yaşayabilirdi.
Anlam, bilincin karmaşık bir formundan başka bir şey değildir: Kendi kendine var olmaz, daima bir referans noktası vardır. Anlam, deneyimler arasında var olan bir ilişki gerçekliğinin bilinç halidir.
Biz, hepimiz, geçmiş şeyleri hatırlamaktan, bugünün baskısından ve gelecek değişikliklerin korkusundan o kadar bunalırız ki, ölüm hükmünün hepimizin içinde olduğunu ve hayatın kendisini bıktırıcı hale getirebileceğini kabul ederiz.
Modernite, Çoğulculuk Ve Anlam Krizi
Peter L. Berger
Thomas Luckmann
Kitap, Mustafa Derviş Dereli çevirisi ile 2015 yılında Heretik yayınlar da çıkmıştır. Kitap içerik olarak yedi bölümde ve yüz sayfadan oluşmaktadır. Bölümler daha çok alt metin şekildedir. Bu bağlamda; genel konular bakımda modern dönemle birlikte toplumsal alandaki temel değişim
Modernleşmeden sonra oluşan krizler üzerine bir kitap. Toplumla ilgili, toplumsala ait sorunlara dikkat çekenlere tavsiye ediyorum.
Modern öncesi dönem ile modern dönem kurumlarının anlam farklılaşması üzerinedir. Modern öncesi dönemde kurumlar, birey ile toplum arasında aracılık eden, kurumlardı. Bu kurumlar bireylerin hangi davranışı nasıl sergileyecekleri, neyi nasıl ve ne şekilde düşünecekleri noktasında, iyi doğru ve yanlış gibi değerlendirme ölçütleri sunuyordu.
Böylece modern öncesi dönemde birey, herhangi bir anlam krizinin eşiğinde bulunmuyordu. Ancak modern döneme gelindiğinde birey birçok çoğul seçeneklerle karşılaştı. Referans alabileceği bilgi stoklarından mahrum kaldı. Tek bir doğru, tek bir gerçek, tek bir değer sistemi değil farklılıkları bünyesinde barındıran seçeneklere sahip oldu.
Modern dönem anlam krizlerinin üstesinden gelebilmek adına kendi kurumlarını inşa etti. Ancak sahip olduğu çoğulculuk ile her zaman anlam krizine yatkın olarak değerlendirildi.
Modernleşmenin kaçınılmaz olarak sekülerleşmeye yol açacağı düşüncesine karşılık dini kurumların modern toplumlar için önemli bir yere sahip olduğunu ve modern toplumların asıl sorununun çoğulculuk olduğunu göstermektir. Din kurumu geleneksel toplumlarda güçlü bir anlam üretme mekanizmasıyken bu gücünü modern toplumlarda kaybetmiştir.
(alıntı)