Orada dur ve bekle. Dağ orada.
Deniz orada. Gökyüzü orada.
Orada duruyorsun kımıltısızlığa gömülü
Korudağ'ın yamacında.
Sil, sil artık gözlüklerinin camını,
Bu sis yanıltmasın seni:
Dağların görkemi uzaklaştıkça belirir,
yalnızlığın da.
"yalnız çığlığım var elimde yokoluşu kanıtlamak için.
...
behçetim don değiştirmiş hezarfenim
çıkarmış yüreğinin kanatlarını
madımak'ta uçmaklığa
biliyorum gülüşün deprem
biliyorum haykırışın boran
susturur. ama ya acıyı
biliyorum soluğu cana can verir, olsun!dur
nasıl da yakışıklıdır gözleri: giritli, göçmen
dudakları çarpışırken dilinin
o duru çocuksu alnın ölüme yüz sürmez
sır vermez bir gülüşle kıvrılır dudağın
inanma, karanlık geceleri süslemez güzel düşler
bir kent karartılmış mevsimleri yaşarken.
diriyiz. yeryüzüne bırakılmış bir iz.
yağmurun vuruşkan sesi: kuşdiliyle bir öykü.
yağmurun kırılgan sesi: teni yanık toprak.
karşılıklı gülüşür geçer gideriz.çentikliyiz. nasıl da aldatılmış. anlaşılmaz
yeryüzündeki yaşımız. kimden düştük?
kimin izi... bir unutuşun başlangıcı mı?
yoksa bir anımsayışın kemendi mi?gövdeyiz. yarılınca görülür içimiz.
görmediniz mi? ustaca hazırlanmış bir yitiriliş.
özünde dilsizlik olan şu yağmur neden susar? 'toprağa düşen damla!
sakın taşma
ve ömrümüzü sorma:'zaten yalanımız kadar ömrümüz'
Dünya kirletilmişse,
Üstünüze sıçramış
Bir şey vardır mutlaka.
Benimki aşktan bir leke,
Kazındıkça kendini temize çeken
Gizlice. Sürtündükçe kıvılcımlar saçan
Çakaralmaz renk cümbüşü işte.