Önce düşün, sonra eyle ilkesi; önce eyle sonra hisset mottosuna yenilmiştir. Soğuk nesnellik yerine canlı bir öznellik, düşünmek yerine, bir kez yaratılmış olan ideal için eylemektedir.
Kitap tek bir temaya sahiptir .Gazete ise parçalara ayrılmıştır ,bölünmüştür, pek çok konuyu içinde barındırır ; günümüz gibidir . Ulaşılan kitle arttıkça içerik bölünür , seyrelir ve onu izleyen insanların seviyesi ile eşleşmek zorunda kalır ve böylece kitlenin ortak paydası da en düşük olanın paydasına eşitlenir ; popüler kültür meydana gelir.Yüksek kültür daha komplike olduğu için de dolaşıma daha zor girer.
Thomas Bernhard’ın bir röportajında söylediği üzere, “uzun bir süre yalnız olursanız, yalnız olmaya alışırsanız, yalnız olmayı tercih ederseniz, sıradan insanların bir şeyler keşfedemeyeceği her yerde bir şeyler keşfedersiniz” ... Bubi süper egonun baskısından, onun perspektifinden arılaşır. Bu arılaşma, bir yalnızlaşma olduğu kadar “öz“elleşme, “öz“günleşme, “öz“gürleşme getirir. Böylece Bubi, kendi “öz“üne sadık kalmayı başararak, Bernhard’ın söylediği gibi, sıradan kimselerin hiçbir şey görmediği her yerde yeni şeyler keşfeder. İşte bu Bubi’nin “öz“ü de budur: Hiçliğin içerisinde her şeyi bulabilmek.