Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yannis Kordatos

Yannis KordatosBizans'ın Son Günleri yazarı
Yazar
7.1/10
11 Kişi
63
Okunma
1
Beğeni
1.017
Görüntülenme

Yannis Kordatos Gönderileri

Yannis Kordatos kitaplarını, Yannis Kordatos sözleri ve alıntılarını, Yannis Kordatos yazarlarını, Yannis Kordatos yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Dini çatışmalar, günümüz koşullarında, izahı zor olaylardır.
Sayfa 35 - Alkım yayınevi
Gerçekte artık Bizansta devlet değil, sadece gölgesi kalmıştı. Bin yıllık geçmişi sayesinde belki birkaç yıl daha ayakta kalabilecekti.
Sayfa 32 - Alkım yayınevi
Reklam
Kitleler afyonlaşmış gibiydi.
Sayfa 24 - Alkım yayınevi
Kilisenin üst sınıfı ise eşi görülmemiş biçimde günahkar bir yaşam kendini kaptırmıştı.
Sayfa 24 - Alkım yayınevi
Küçük toprak mülkiyeti feodalite çölünde adeta bir vaha gibiydi.
Sayfa 18 - Alkım yayınevi
Bizansin içindeki düşmanları, dış dünyadan çok daha tehlikeliydi.
Sayfa 10 - Alkım yayınevi
Reklam
Parayı elinde tutan, tarihin en zor ve kritik anların­da bile, acımasız ve duygusuz davranarak daha zen­gin olma peşindedir. Zenginlik dürtüsü onlara hâkim olan tek duygudur.
Sayfa 54 - PDF
Türk yasası, kendi rızasıyla diz çöküp aman dileyenlere dokunulmaması, kötülük yapılmaması, mallarına el konmamasını öngörüyordu. Bir yeri anlaşarak hâkimiyetlerine geçiren Türkler, orada yaşayanlara "Rumların aralarındaki meseleleri çözmekte tek yetkili metropolittir. Kiliselerde ayinleriniz serbesttir. Malları olanların malları korunacaktır" şeklinde teminat veriyorlardı. İstanbul'un fethinden çok sonra, 1454'te Mora Dukalığı teslim olacağını, ancak imtiyazlarının devamını istediğini bildirince Fatih Sultan Mehmed, Yunanca yazdırdığı bir ferman göndererek imtiyazların devamını ilan etti. Tarihçi Hammer, Fatih'in bu fermanını yayımlamıştır. Bosna Hersek, Arnavutluk ve Sırbistan'da çiftlikleri ve egemenliklerini kaybetmek istemeyen çok sayıda soylunun Müslüman olduğu bir gerçektir.
Sonunda dogmatik gibi gö­züken kavga, özünde pastayı paylaşma kavgasıydı. Kiliselerin birliği konusunda tartışmalara katılan­ların karşılıklı iddialarını bu perspektifte değerlendi­rirsek gerçeği yakalayabiliriz. Gennadios ve Notaras'ın Türk propagandası ya­parken bilinçli ve ücretli birer casus olduklarını söyle­mek insafsızlık olur. Onlar kişisel olarak değil, Rum feodal sınıfını tem­silen hareket ediyorlardı. Bu sınıf Frenklerin yerine Türklerin egemenliğine girmeyi tercih ediyordu. Türkler, söz verdiklerinde, Hıristiyan soyluların aile­leri ve servetlerinin korunmasına özen gösteriyorlar­dı. Latinler ise öyle değildi. Latinlerin çirkin yüzü Haçlı seferleri sırasında görülmüştü. Küçük, büyük bütün çiftçilerin tarlaları ve ürünlerine el koyuyor, yağmalıyorlardı
Reklam
Türkler geçtikleri yerlerde kilise ve manastırlara dokunmuyorlardı. Türk egemenliğindeki bölgelerde kilise feodalizmi sürebiliyordu, Gennadios ve onun taraftarı rahiplerin katı Ortodoks anlayışı, özünde kilisenin menfaatini de korumaktaydı. Gennadios'un milliyetçi duyguları da yoktu. O dönemin nesnel koşullarına göre bir Rum milliyetçiliğinin gelişmesi mümkün değildi. Gennadios, kendisine Yunanlı olup olmadığı sorulduğunda şu cevabı veriyordu: Ben Latin dilini öğrendim. Ancak Latin değilim. Latinler gibi düşünmek zorunluluğum da yok. Yunan anadilim var diye Yunanlı gibi düşünmem ve kendimi Yunanlı saymam da doğru olmaz.
Kritovulos, padişahın ilk başlarda Notaras'ı şehrin yöneticisi yapmayı planladığını belirtiyor. Notaras, şehrin önde gelenleri arasında en saygın ve sadık olanlarmdandır. Güçlü, zengin, siyasi erdemleri olan, verdiği sözü tutan, halkın saygı gösterdiği bir soyluydu. Padişah bu sebeplerle Notaras'ı şehir yönetiminin başına getirmeyi ve
Gennadios'a bağlı Pammakaristos kadın manastırına da dokunan olmadı. Ne katliam oldu ne de kan içici canavar gibi gösterilmek istenen Türkler kadınlara saldırdı. Türkler kadınlara saygılıydı. Bu da çok önemli bir noktadır.
Patrik Theoliptos, 1519'da Yavuz Sultan Selim'in kiliseleri yıkarak Hıristiyanları zorla Müslüman yap­mayı kararlaştırdığını duyunca, saraya koştu. Patrik, padişahın bu kararının, Kuran-ı Kerim'e ve şehrin teslim olmasıyla ilgili anlaşmaya karşı olduğunu bil­dirdi.Padişahımız eğer izin verirlerse İstanbul'un fethiyle il­gili
Malaksos'un kitabında (157-162) anlattığına göre, Patrik İeremias'ın, şehrin kılıç zoruyla değil, anlaşmayla Türklere bırakıldığını kanıtlamak için, üç ay uğraştı. Patrik, İstanbul'un fethi sırasında savaşan üç yaşlı yeniçeriyi şahit olarak bulmayı başardı. Yeniçeriler önce patrikhaneye geldiler ve daha sonra patrikle birlikte
60 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.