İbn Sînâ tarafından yapılan tasnifi esas alarak göstermemiz yerinde olacaktır. Filozofumuz ölüm korkusunun yedi sınıf insan üzerinde etkili olduğunu şu şekilde ifade eder:
1. Ölümün gerçekte ne olduğunu bilmeyenler.
2. Ruhunun nereye intikal edeceğini kestiremeyenler.
3. Kendisinin ölüp yok olacağını, buna karşılık âlemin kendisinden sonra var olmaya devam edeceğini düşünenler.
4. Ölüme sebep olan hastalıkların eleminden başka ölüm için ayrıca bir elem olduğuna inananlar.
5. Ölümden sonra kendisine bir ceza ve işkence edileceğine inananlar.
6. Öldükten sonra nereye gidileceğini bilmeyenler.
7. Ardında bırakacağı mal ve mirasının öldükten sonra dünyada kalmasından üzüntü duyanlar.[
Dünyanın yedi harikasının ne olduğu sorulsa bize herhalde pek çok kişi tarafından benimsenen harikaları saymaya başlarız hemen. Mısır Piramitleri, Çin Seddi, Tac Mahal... Belki hiçbirini hayatımız boyunca bir kez olsun yakından görmemişizdir. Ama çok da fark etmez aslında görüp görmememiz zira herkesçe benimsenen harikalardır bunlar. Biri çıkıp “Bence dünyanın yedi harikası: Bedenimizin kontrol merkezi beynimiz, görebilen gözlerimiz, işitebilen kulaklarımız, dokunabilen ellerimiz, hareket eden ayaklarımız, konuşabilmemizi ve tat almamızı sağlayan dilimiz, vücudumuza kan pompalayan kalbimiz.” dese herhalde şaşırırdı çoğu kimse. Oysaki dünyanın gerçek harikaları çoğu zaman önemsizleştirdiğimiz ama her biri birbirinden değerli mükemmelliklerimizdir.
Şuan birilerinin sahip olduğu zenginlik ya da mala daha önce ne çok kişinin sahip olduğunu, ancak şu an hiç birinden eser kalmadığını düşündünüz mü hiç? Dünya var olalı kaç medeniyet geldi geçti yeryüzünden. Ne çok şehir inşa edildi, ne ihtişamlı yapılar. Milattan önce inşa edilmiş dünyanın yedi harikası vardı hani. Keops Piramidi, Babil’in Asma Bahçeleri, Artemis Tapınağı, Zeus Heykeli, Rodos Heykeli, İskenderiye Feneri, Halikarnas Mozolesi. Keops Piramidi dışında hangisi kaldı ayakta? Yok olup gitmedi mi her biri? Tıpkı zamanı geldiğinde şu anki yedi harikanın yok olacağı gibi.
"O millet, şu coğrafya, öbür ülke, diğer kavim.... İnsanlığın yaratıldığı günden bu yana sadece iki millet vardı aslında. Çünkü insanın bir yanı melekse öbür yanı şeytandı.Yarısı Habil' se öbür yarısı Kabil'di.Bir yanı suysa bir yanı ateşti.Güldü,dikendi, acıydı, şerbetti. "(s.593)
Kitaba başlarken konusuna dair en ufak bir
Zülkarneyn bahsi, Kehf suresinin 83. ayeti ile 99. ayetleri arasında anlatılır. Kehf mağara anlamına gelir ve adını çoğumuzun Yedi Uyurlar olarak bildiği Ashab-ı Kehf’ten alır.
Şimdi, ey sevgili şiirlerim, böylece
Bırakın kendinizi sinesine halkımın!
Yorgunların uzuvlarını lütf ile
Cebrail bir misk bulutunda korusun
Şairin gönlü hoş olsun,
Bermutat hoş ve hoşsohbet olsun,
Öyle ki kayalıkları yarıp,
Tüm zamanların kahramanlarıyla
Cennet'in derinliklerinde adımlasın,
Güzelin, mütemadiyen yeni
Ve her tarafa yayıldığı o yerde
Hazlar içinde dolaşsın, bundan
Sonsuz kalabalık mutlu olsun.
Evet, hatta bu küçük sadık köpek
Efendisine refakat etsin oraya dek