Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yeni Dünya

Sağlaması hakikatle yapılmamış, zaman içinde demlenmeye bırakılmamış, oradan buradan alelacele denkleştirilmiş sanı ve kanılar, hayatın gerçek fikirlerle doldurulması gereken boşluklarını doldurmuyor. O boşluklar giderek büyüyor, habis urlar gibi etraflarına yayılıyor ve bildiğimiz iyi şeylerin birbirine bağlanmasını da büyük ölçüde engelliyor. Her şeyin kontrolsüzce satışa sunulduğu bir ucuzluk pazarından herhangi bir hassasiyet göstermeden, âdeta bir çuvalın içine doldurulur gibi zihnimize tıkıştırdığımız asılsız kanı ve sanılar, gerçekten anlamlı olan bir şeyler varsa orada, onları da kendi yüzeysetliği ile örtüyor, üstlerinde dağ gibi birikiyor ve bizim onlara erişimimizi imkânsız hâle getiriyor.
Reklam
Bırakalım yalanı dolanı, yol bitmeden işin aslına dönelim biz, dönebileceksek eğer... Nedir işin aslı? Galiba şöyle bir şey: Dışımız, gece yarılarına kadar eve dönmeyen hayta bir oğul... İçimiz, pencerenin kenarında sabahlara kadar sabır ve metanetle onu bekleyen munis, şefkatli bir ana... Ogul eve dönünce ananın yüzü gülecek ve kararan ne varsa aydınlanacak! Bu kadar basit mi yani? Bu kadar kolayca çözülebilir mi bu asırlık dügüm? Eve dönmeye yetecek kadar irade gösterene, evet, bu kadar basit!
Kafamızın içindeki dünya ile yaşadığımız dünyanın arası giderek açılıyor. Bu kendi başına yeterince kötü bir şey... Ama bundan daha da kötüsü var; biz bu iki dünya arasında açılan uçurumlara gözlerimizi kapatıyoruz. Böyle bir şey yokmuş gibi yapıyor; kafamızın içindeki dünyadan dokuduğumuz elbiseleri, yaşadığımız dünyada bocalamakta olan ve bocaladığının dahi farkında olmayan bedenlerimize giymeye, giydirmeye çalışıyoruz. Olmuyor tabii; gülünç oluyoruz sadece, acınası oluyoruz. Sahte bir gülücüğün herhangi birimizin yüzünde durduğu gibi sakil duruyor bu asılsız kılık kıyafet, insanlığımızın yüzünde.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yolun yolcuya uyduğuna şahit olunmamıştır çünkü, yolcu yola uyar.
Kim ki haksızlığı hak görür, işte bu kendisine yaptığı en büyük haksızlıktır. Çünkü bu kendi zihniyet toprağına ektiği bir zehirli sarmaşıktır, kısa zamanda cüretkâr kollarıyla tefekkürünün bütün gövdesini sarar, canını emer, kurutur. Nice ulu ağacın bir zehirli sarmaşık elinde kuruyup gittiği görülmüştür.
Reklam
Hakkaniyet, herhangi bir şarta bağlı olmaksızın temel vazgeçilmezimiz olmalıdır. Bu konu tevil kaldırmaz. Herhangi bir meselede hakkaniyetin neyi gerektirdiği muglak değildir, dalma açık ve nettir. Eğer hakkaniyetin neyi gerektirdiği konusunda bir muğlaklık görüyor isek, o muğlaklık nefsaniyetimizdendir. Malum, yaşadığımız görme bozukluklarının müsebbibi çoğu zaman nefislerimizdir. Şu da aşikâr ki nefsin en fazla kabiliyetli olduğu sahadır bu!
Doğrunun içine yanlış katmaktan, yanlışın içinde doğru aramaktan her inanmış kişinin Allah'a sığınması, bu berrak idrakte olması gerekir. Bu hassasiyet korunmaksızın yürünen hiçbir yoldan hakiki bir gayeye varılamayacağı gibi, içinde bir bütün olarak hakikate sadakat taşımayan hiçbir mücadeleden de hayırlı bir netice çıkmaz.
Modern zamanlarda dillere pelesenk olan “Din bilimle çelişmez.” tekerlemesi abesle iştigaldir. Dinin meselelerini pozitif akla uydurmaya çalışmak fena hâlde kompleksli bir hâldir. Din sadece ve sadece hakikat ilmiyle çelişmez çünkü ta kendisidir.
İdrak sahibi olmayınca bilgi yük insana... Öyle değil mi, zamanımızda cehaletin en üst seviyesine bilgiyle çıkılmıyor mu?
Her şeyin bir mânâsı var elbet, her şey bir parçasıyla gayrete tâbi... Ama o gayret bile diğerleriyle birlikte nasibe tâbi...
Reklam
Hazana yenilmeden kalplerin ayarını baharda tutmak gerekiyor.
Her şey yaşana yaşana eskiyor; tazeliğini, canlılığını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. İnsan yorgunlaşıyor, kabiliyetleri zayıflıyor. İdraki diri tutmak, şuur kaybına uğramamak için fazladan dikkat ve hassasiyet gerekiyor. Bunun için de kalplerin ise pasa yenik düşmemiş, kararmamış olması gerekiyor. Hazana yenilmeden kalplerin ayarını baharda tutmak gerekiyor. Gözlerinde fer, dizlerinde derman azalmış olsa bile, içinde bir parça tazelik saklamış bir insanlıkla girmek gerekiyor ömrün son düzlüğüne. Umudu bütün mevsimlerin ortak iklimi kılmak gerekiyor. Çünkü yine ariflerin dediği gibi, bu dünyadan ölümü, ahirete doğumudur aslında insanın. İmtihanın bittiği yer, insanın bittiği yer değil... Hikâyenin bittiği yer hiç degil... Hikâyenin kendini asıl hikâyeye teslim ettiği yer... Damlanın ummana damladığı yer...
Yeni Dünya
@yenidunyaduzeni·Bir kitabı okumaya başladı
Denizi Yutan Balık
Denizi Yutan BalıkGökhan Özcan
8.7/10 · 138 okunma
Bir gün baktım ki geniş ve gür hayat, şarkısını içimde söylüyor.
10,4bin öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.