...ve güz geldi Ömür hanım.
Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul.
İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde.
Yağmur ha yağdı ha yağacak.
İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır.
Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan.
Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası. Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür hanım?
Kimseler görmedi Ömür hanım,
Bu dünyadan ben geçtim.
İçimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim içinde senin ve benim ağırlığım benim olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına, ben geçtim.
Yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde, ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek.
Beni cam kırıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile.
Yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.
Yaz geçiyor sen gelmiyorsun. Belki bir gün geleceksin ama o kadar geç gelmiş olacaksın ki seni gördüm mü görmedim mi, doğru dürüst anlayamadan kalkıp geri gideceksin.
Yargı görevini üstlenen devlet bu görevi gereği gibi yerine getirmek zorundadır. Zira adaletin sağlanamamasının iş yükü gibi, gelişmekte olan bir ülke olmak gibi bir mazereti yoktur. Bu sebepledir ki, adalet mülkün temelidir.