"Eğer hatıralarının yükü omuzlanma binmeseydi, burada yaşamaktan nasıl zevk alabilirim, ruhum nasıl esnek olabilir bilmiyorum. Bana böyle mani olacak kadar, özgürlüğümü böyle yok edecek kadar acımasız olup olmadığını kendine bir sor aşkım. ...En mutsuz günlerimin ve gecelerimin , bütün düşüncelerimin, Güzel'e olan aşkımı tedavi etmediğini fark ettim, fakat sen benimle olmadığında ne kadar sefil olduğumu yoğun hale getirdi... Sana olan aşkımın güzellikten başka bir başlangıcı olduğunu düşünemiyorum." Keats
Hızlı adımlarla benden önce vapura biniyor orta boylu biri. Alper Sapan’ın boyu uzun muydu acaba? Yan tarafımdaki genç adam dikkatle denizi izliyor. Okan Pirinç en son ne zaman vapura binmişti? Bir kadının elinde çay bardağı var. Ferdane Kılıç kahve içmeyi sever miydi? Füniküler beklerken gözlüklü biri bana doğru yürüyor. Veysel Özdemir’in
Reklam
Etkili insanların 7 alışkanlığı kitabını okumaya devam ediyorum. Kesinlikle bir baş ucu kaynak kitabı değil... Ancak mükemmel bir yol gösterici. Kitabı, akademik eğitime başladığım yıllardan bugüne kadar değişik yer ve zamanlarda kullanan birçok eğitimciye şahit oldum. Bu kitabı her memur, her idareci veya yönetici veya lider okumalı... Mesela 257'nci sayfa... Eğitim sisteminin yöntemlerle değil sonuçlarla ilgilenmesi gerektiğine dair bir bölüm içeriyor. İşte dedim bizim temel sorunumuz bu... Biz eğitimde çocuğa neyi verelimle o kadar çok uğraşıyoruz ki niçin verelime sıra gelmiyor. Yani sonuç odaklı değil yöntem odaklı çalışıyoruz. Lisede okuyan oğlum haftada 17 değişik ders aliyor (!) Niçin?... Yöntem böyle!... Ne maksatla veriliyor? Belli değil... Sordugunuz zaman müdür ve öğretmenlerin hepsi şikayetçi. Ancak müfredata uymak zorundayız deyip veriyorlar. Eğitim ve Öğretimde süreklilik kalıcı öğrenmeyi sağlar. Kelebek gibi oradan oraya uçarak ancak yüzeysel öğrenme sağlayabilirsiniz. Milli Eğitim Bakanlığı çocukların üzerinden bu ağır yükü kaldırabilirse geleceğimiz adına müthiş bir yatırım yapılmış olacak diye düşünüyorum....
OĞLUM 12 YIL UYUDUKTAN SONRA UYANDI... Bir gün çok sinirlendi. Yine kendini balkondan atmak istedi. Zor ikna edebildik. Akşam oldu, onu uyuyor zannettim. Babasıyla ne yapacağımızı konuşurken bir ara "oğlumuzu olmazsa bağlayalım" diye ağlayarak anlatıyordum ki birden yatağından doğrulup sadece bana bakarak, "yazıklar olsun size,
Öyle hastalar var ki, babası ölmüş, annesi, en az yetmiş yaşında. Artık bırakın evladına bakmayı, kendine bile bakamayacak durumda. Tek endişeleri bizden sonra ne olacak. Evet maalesef çok acı bir gerçek. Bir tanıdığım anne yetmiş üç yaşında, iki evladı da hasta. Biri kız, biri erkek. Anne şeker ve tansiyon hastası. Tek üzüntüsü; "ben
Gerçek hayat; acımasız, rekabete dayalı bir dünya herkes çocuğu dereceye girsin, birinci olsun istiyor. Doktor, mühendis, yönetici daha azı kabul edilemez. Yüz üzerinden 95.5.. 95.6.. 95.7 . daha azı prestijsiz, değil mi? Allah aşkına bir düşünün her çocuğun kendine özgü yetenekleri, kapasitesi ve hayalleri vardır. Ama yok öyle, herkes aynı yarışta aynı şekilde yetişmeli beş parmağın bile beşi bir değil. İsterseniz itip çekin aynı hizaya getirmeyi deneyin. Parmaklarınız kırılır. Başka seçeneği yokmuş diyor. Başka alternatifi yokmuş. Yarışlara bu kadar meraklıysanız, çocuk değil yarış atı yetiştirin. Çocuğunuzu, sizin bu hırsınızın ağır yükü altında ezilmesine zorlamanız çocuk işçiliğinden de beter. Çocuk bu ağır yükün altında eziliyorsa ne zaman farkına varacaklar? Her çocuk farklıdır. Er ya da geç hepsi bir şekilde öğrenir. Her birinin kendi öğrenme hızı var. Beş parmağın beşi bir mi? Aamir Khan – Her Çocuk Özeldir (Taare Zameen Par)
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.