Günümüzde ben müslümanım demek kolay, fakat ilan etmek zor bir iştir.
Din, temsiliyyet kâbiliyyeti olan mü’mini sever ve yüceltir. Zira, din sadece söylemden ibâret değildir.
Kâinatta yylemsiz bir din yoktur.
Ancak, Hz.Ömer gibi, Mekkenin önde gelen Kâfirler ve Tağutlarını kızdıracak hamlelerde bulunmak yürek ister.
Şöyle ki;
Hz.Ömer (r.a) Müslüman olduktan sonra; “Mekke'nin en geveze insanı kimdir?” diye sormuştu.
Çünkü imanını herkese haykırmak istiyordu, istiyordu ki bir tek kişi kalmaksızın bütün bir Mekke halkı bilsin Hz.Ömer'in Müslüman olduğunu.
Hatta bundan önce, ilk olarak Ebu Cehil'e gidip kapısını çalmış ve Müslüman olduğunu ona söylemişti. Biliyordu ki Rasûlullah'a (sav) en çok düşmanlık yapan kişi oydu, onun duymasını istiyordu. Ebu Cehil çılgına dönmüş ve hızlıca kapıyı yüzüne kapamıştı.
Sabah olduğunda içi içine sığmıyordu, çocuğuyla kadınıyla erkeğiyle bütün bir Mekke'nin bilmesini istiyordu. Onun için bu işi en iyi yapacak kimseyi, Mekke'nin en geveze insanını, en çabuk söz getirip götürenini arıyordu.
“Cemil Bin Ma'mer” dediler.
Sabah olur olmaz Hz.Ömer (r.a) bu adamın evinin yolunu tuttu ve kapısını çaldı, açınca da gözünün içine baka baka yüksek sesle kelime-i şehadet getirdi, Hz.Muhammed'in safına geçtiğini bildirdi.
Adam şaşkına döndü, “Ey ahali, Ömer sapıttı!” diye bağırarak Kâbe'ye doğru koşmaya başladı, Hz.Ömer de onunla gidiyordu. Kâbe'nin yanında oturan kodamanlara varınca aynı şekilde bağırdı.