Yaşar Kemal’den küçücük bir hikaye.
Dünya edebiyat literatürüne Anadolunun zorlu bölgesini, Çukurova‘yı tanıtmayı başaran yazarımız, bu eseriyle kapitalist dünyanın insanları zaten içerisinde bulundukları zorlu yaşam şartlarının daha da çekilmez hale gelişinden bir kesit sunuyor. Traktörün Anadolu’ya (Çukurova’ya) gelmesi, iş gücünü azaltıp, ağaların başlı başına egemenliğini arttırır. Zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olduğu eşitsizlik dünyası daha da açılır. Bir umut dağdan inip ekmek arayışına düşen Mehmet, Hösük, Yusuf, Mehmet(çocuk) ve Aşık Ali’nin geldiklerine bin pişman olsalarda, küfretselerde, gördükleri manzaraya hem şaşıp kalırlar hemde ha deyince gerisin geriye dönemezler. Çünkü evdeki kadına, çocuğa ne diyecekler? Eli boş dönmek olur mu?
Tabiki işin içine birde Anadolu köylüsünün o cahilliği girer ve nar ağacından medet umulur. Dualar edilecek işsizliğe, hastalığa şifa bulunacak. Peki bu ağaç nerede? Gerçekten böyle bir ağaç var mı?
Aslında burada işlenen ağaç bir metafordur. İnsanın çaresizliğine ve kurtulmalarına olan isteğin inancıdır. Peki o ağaç bulundu mu? Ekmek kazanıldı mı? Derseniz bu güzel hikayeyi okuyun derim.