«Osmanlı İmparatorluğunun altın çağı», ya da «Kanunî devri» denilen şey, yalnız siyasal ve askerî başarılar dönemi değil, edebiyat ve özellikle de sanatta olağanüstü bir yaratıcılık dönemi. Bu parlaklık, büyük ölçüde Kanuninin kişiliğine bağlı: Kendisi de şair olan bu büyük sultan, edebiyatçı ve sanatçıları yüreklendirmesiyle de ünlü; ne var ki, üç kıtaya yayılan fetihlerin zenginleştirdiği mali kaynaklar da böyle bir eylemi kolaylaştırdı. Sultan ve çevresinin «bilim ve sanat koruyuculuğu», Osmanlı edebiyat ve sanatının devlerini yetiştirdi. Hemen hatırlatalım: Sinan, dehâsını bu dönemde ortaya koydu. Bu olağanüstü atılım, Kanuniden sonra yavaşladı ve mimarlıkta. XVII. yüzyıl boyunca atılım sürerse de, daha önceki yüzyılın yoğunluğunu taşımaz. Şundan ileri gelse gerek bu: XVII. yüzyıl sultanları, I. Ahmet bir yana, düşünsel konulara pek meraklı değillerdi ve kendilerini, her şeyden önce maddî zevklere adamışlardı. Ancak, hemen eklemeliyiz: Osmanlı İmparatorluğunun o yüzyılda artık parlak askerî başarıları da yoktur; fetihler dönemi sona ermiş, iktisadî ve malî güçlükler başlamıştır; olağanüstü giderlere ayrılacak para yoktur; nadir istisnaların dışında, «bilim ve sanat koruyuculuğu»nun kaynağı da kurumuştur ve onunla beraber, hemen her alanda büyük eserlerin ortaya çıkışı seyrekleşmiştir.
Şunu da söylemeli: XVII. yüzyılda olduğu gibi, XVI. yüzyılda da, dikkati çeken, kimi parlak adlar bir yana, düşünsel yeniliğin olmayışıdır.