Büyüksün Victor Hugo...
.
Sefiller ile kalbime taht kuran Hugo, yerini sağlamlaştırdı iyice... Büyük bir keyifle okuduğum Notre Dame'ın Kamburu'nu okumadıysanız eğer okumanızı tavsiye ederek üç beş bir şeyler yazayım şuraya...
.
15. yy ortamında, aşk çemberine alınmış bir kızın etrafında Paris mimarisi betimlemeleriyle hayat bulan bir roman... Kuşbakışı Paris'in görünümünde, Notre Dame'ın Kamburu, çan seslerinden zamanla sağırlaşan zangoç Quasimodo'nun bir yudum su isteği, bir damla gözyaşı ile bir yanda burkulan yürekler, bir yanda acımasız insanlar... Kayıp kızının ardından yıllarca bir patiğe sığmış anne yüreği... Giyotinin her an birinin başını uçuracak gibi beklemesi... Ruhuna dokunuyor insanın...
.
Derin mimari betimlemeleriyle Paris'in adım adım dolaştığımız sokaklarında, Quasimodo'nun, Esmeralda'nın, rahip Frollo'nun ve Phoebus'un izlerinin peşinde, güzellik çirkinlik, iyilik kötülük, adalet, din, statü, sanat gibi konuların çerçevesinde müthiş bir okuma sunuyor bize Hugo... Quasimodo'nun yükü yükümüz oluyor...
.
Kitaba hangi açıdan baksanız sizi düşüncelere sevk ediyor... Notre Dame'ın yıkılmasını engelleme çabası, işin mimari boyutu, eski yeni sanatsal irdelemeler, yönetim, toplum, aşkın türlü türlü halleri, güzelliğin anlamı, evlat hasreti/acısı...
.
Bir avuç tozun anlamını bulacağınız bu eseri yüreğinizde taşıyınız...