İman ne ilginç, ne güzel şey; onlar için ölmek bir yerden bir yere gitmek gibi. Savaşta ölenlerin Allah katında en yüksek mertebe olan şehitliğe ulaştıklarına inanmalarına rağmen son anlarını yaşadıklarını hissedenler, "Geliyoruz mahcup etme yarabbi!" dedikten sonra imanların esası olan kelime-i şehadet getiriyorlar. Elle tutmuş, gözle görülmüşçesine nasıl inandıklarına hayret ediyorum; herhalde bilseler nasıl onlar gibi inanmadığıma da bu zavallılar hayret ederler. Yeri gelmişken bir hususu itiraf etmenin ihtiyacını duyuyorum; Batı medeniyetinin çocukları olarak inancımız yitiriyor, böylece de özgürlüğe kavuştuğumuzu zannediyoruz; fakat ardından gelecek fatura beni korkutuyor.
Plevne doktoru Rayn'nın arkadaşına yazdığı mektubundan
Ey destanlara sığmayan Yiğitler!..şimdilerde bir kır gençliği kadar boynu bükük ve kimsesizsiniz. Ne heykeli dikildi, ne de abilerinizi yapıldı; şiiriniz ve romanınızda yazılmadı; biz sizleri tanımadık; oysa bir ölünüz bin doğana ruh verirdi.