Açıkçası, Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. Gerçekliğin en açık biçimde çarpıtılması böylelerine kolayca benimsetilebiliyordu, çünkü kendilerinden istenenin iğrençliğini hiçbir zaman tam olarak kavrayamadıkları gibi, toplumsal olaylarla yeterince ilgilenmedikleri için neler olup bittiğini de göremiyorlardı. Hiçbir şeyi kavrayamadıkları için hiçbir zaman akıllarını kaçırmıyorlardı. Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı, çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye hiçbir şey kalmıyordu.
"Ama daha önce de söylediğim gibi, acı korkaktır, her şeyi yenen, derimize ruhun tüm dünyevi acılarından daha yakından bağlı olan yaşama isteğimizin karşısında yenilir. "
“Zaman bazen kuş gibi uçar bazen de solucan gibi sürünerek geçer; ama insan en çok zamanın ağır mı yoksa çabuk mu geçtiğini fark etmediği vakit kendini iyi hisseder.”
Yarayla alay eder yaralanmamış olan, bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden. Sen çok daha parlaksın çünkü, sen tüm göklerdeki yıldızların ilki, sen aydınlatırsın geceyi.
Her evin bir çınarı vardır.Bazı evlerin çınarları yaşar ve hayat doludur, bazısının da kurumuştur ama hala gölgesinde uzanır sırtını yaslarsın. Öyle bir çınardır ki bu, senin her derdine uzanır ve seni hiç yanlız bırakmaz..
Ama aşk, bir cenin gibi bedenin karanlıklarında acıyla dönüp durmaktan kurtulduğu, nefes ve dudak aracılığıyla kendini zikir ve itiraf edebildiği zaman gerçek aşktı...
Her yerde siz varsınız, geri kalanı umurumda değil. Sizi nasıl, neden sevdiğimi bilmiyorum. Yüzünüzün güzel olup olmadığını bile bilmiyorum, düşünebiliyor musunuz?