Zâhirîler, Bâtıniler ve Akılcılar
İslâm düşünce tarihinde hayatın dinî, toplumsal ve siyasî alanlarında oldukça önemli sorunlarla karşı karşıya kalındığında Zahirî, Akılcı/Reyci ve Bâtıni zihniyetler devreye sokuldu ve sorunların üstesinden gelinmeye çalışıldı. Memûn döneminde yaşanan “mihne” hadisesi üzerinden bu dönemin röntgeni çekildiğinde bu üç yaklaşımın varlığı ve etki alanı açıkça görülmektedir. Hermesçilik ve Maniheist gnostisizmden beslenen Şii-Bâtınîler, diğer tarafta hadis veya gelenekler (âsâr) olarak aktarılan metinlerinin zâhirine sıkı sıkıya bağlanan Zâhirîler/Hadis Taraftarları ve öteki tarafta meselelere akıl yoluyla çözüm arayan Rey Taraftarları/Akılcılar bulunmaktadır. Siyaset, en azından Mütevekkil’e kadar (831-846), bu üç gruptan üçüncüsünü din anlayışında öne çıkarmak istedi. Halife Memun ve kendinden sonraki iki halife, Şii irfancılığı ve Hadis Taraftarlığının Zahirî söylemiyle mücadele edebilmek için aklî söylemi seçmiş idiler. Söylendiğine göre Memûn rüyasında Aristo’yu gördü ve Aristo kendisine “iyilik ve güzellik”i bilmenin yolu olarak önce aklı, sonra şeriatı ve sonra toplumu tavsiye etti. Bu dönemde Reyci/akılcı Hanefî âlimler ve Mutezilî mütekellimler desteklendi. Onlardan bir kısmına resmî görevler verildi. Hukuki uygulamalarda ve İslâm’ı diğer kültür ve medeniyetlere karşı savunmada onlardan yararlanıldı
Sönmez KUTLU