Alın kellesini demek ne kadarda kolay..!
Padişahta olsan, dünyanın hükümdarıda olsan; hikayen, hayatın, yaşadığın saray hatta annen bile dışarıdan görenlerin, sadece şöyle bir bakanların düşündüğü, tahmin ettiği, hayal ettiği hatta imrendiği keşke benim olsa dediği şaşalı, ihtişamlı, her türlü zenginlikle dolu hayat olmayabiliyor. Osmanlıyı anlatırken hepimiz genellikle başarılarını, üç kıtaya yayılan sınırlarını, özgürce yaşam hakkı verilen farklı dinlerden, milletten insanların yaşadığını, zaferleri, diğer ülkelerin krallarına verilen zekice cevapları, hamleleri konuşur anlatırız. Ama o taht için kardeşlerini öldürmelerinden, kendi evlatlarına kıymalarından, kadınlara mallarıymış gibi davranmalarından, iki kelime ile “alın kellesini” can almayı sıradan bir eylem halinde, rahatsız olmadan, düşen kelleri izlemelerinden bahsederken sanki aynı Osmanlı değilmiş gibi gelir en azından bana. Harika bir kitap bitmesin istedim daha çok anlatsın, daha çok anlayayım istedim hiç bir şeyin göründüğü gibi olmayabileceğini.