Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

zzzc

zzzc
@zzzc
1 okur puanı
Ocak 2022 tarihinde katıldı
Ve bir yoksul imgesi: "... hope of preferment will grind him to an edge..."
Sayfa 228 - Can Yayınları
Reklam
Yalnız olmak, diğerleri varken gerçekleştirilemeyecek hedefleri gerçekleştirmek için bir fırsat olarak görülüyorsa o zaman insan yalnız hissetmek yerine yalnızlıktan zevk alır ve bu arada yeni beceriler edinebilir. Öte yandan, yalnızlık bir zorluk yerine ne pahasına olursa olsun kaçınılması gereken bir durum olarak görülürse insan panikler ve daha basit seviyede olan ve karmaşıklığa neden olmayan dikkat dağıtıcılara başvurur. Kürklü köpekler yetiştirmek ve artık ormanlarda kızak yarıştırmak, playboy maskaralıklarına ve kokain kullanıcılarına kıyasla daha ilkel bir davranış gibi görülebilir. Ama psişik düzenleme bakımından ilki, ikincisine göre çok daha karmaşıktır. Zevk üzerine kurulu yaşam biçimleri sadece sıkı çalışma ve haz üzerine kurulmuş karmaşık kültürlerle ortak yaşam içinde hayatta kalabilir. Ama bir kültür, üretici olmayan zevk düşkünlerini artık desteklemek istemediğinde veya destekleyemediğinde zevke bağımlı olanlar, beceri ve disiplin sahibi olmayanlar ve bu nedenle kendilerine bakamayanlar kendilerini kaybolmuş ve çaresiz hâlde bulurlar.
Sayfa 252 - Buzdağı Yayınevi
"Yalnızlıktan zevk alan insan" diyordu Francis Bacon eski deyişi tekrarlayarak, "ya vahşi bir yaratıktır ya da bir Tanrı".
Sayfa 249 - Buzdağı Yayınevi

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Düğünün vuku bulması, düğün masraflarının damat ve/veya damat ailesi tarafından karşılanması, gelinin ailesinin, kızlarının bedeninin bir başka ailenin malı olmasına daha kolay rıza göstermesi için icat edilmiş bir tür tazminatın artık toplumsallaşmış biçimidir. Kızlarının düğünsüz evlenemesine razı olmayacağını söyleyen ailenin aslında razı olamadığı şey, aile farkında olmasa da, kızın bedenini bir bedel ödenmeksizin teslim etmektir. Düğün için ne kadar masraf edilirse, çaba harcanırsa gelinin sözde o kadar onurlandırıldığının düşünülmesi aslında gelinin onurlandırılmasıyla değil, beden karşılığında verilen tazminatın yüksek olduğunun hissedilmesiyle, ailenin, kızlarının bedeninin artık bir başka ailenin malı olması kadar acı bir durumu kabullenebilmesi için verilen tesellinin yüksek tutulmasıyla ilgilidir. Bu, tabii ki, düğünden önce kızın ailesi tarafından istenen şeylerde de böyle. Kızın ailesi, küçük düşürücü olarak algıladıkları, ama kızları kız olduğu için kabul etmek zorunda oldukları bu durumu, gururlarının son kırıntısını artık ezdirmemek, başlarını biraz olsun dik tutar hissedebilmek için, çiftin yatak odası takımını alarak dengelemeye çalışır. Gelinin ailesinin aldığı şeyin yatak ve yatak odası takımı olması tabii ki tesadüf değildir.
İthaki Yayınları
(...) Beyni "sosyal organ" olarak tanımlayan beyin araştırmacıları da günümüzde bu görüşü benimsiyor. Çünkü beyin, performans arttırıcı bir çalışma içine sokulursa ve öğretmenler daha iyi bir hafızaya sahip olmayı, anlamaktan daha önemli görürlerse, insan yalnızca uyumlu olmaya yönlendirilmiş bir varlık haline gelir. Bütünü değil, parçaların mekaniğini tanıyan bir robot olur. Böyle bir insan daima kesinliğin peşinden koşar, belirsizlikten nefret eder. Öğrenme isteğinin özü, hakikat bilgisine ulaşmak değildir artık. Karakterini okulda, üniversitede, işte aldığı başarılar, notlar ve değerlendirmeler belirler. Âşık olacağı kişiyi ararken bile "pazardaki koşullardan" bahseder.
Doğan Kitap
Reklam
"Doğrusunu söylemek lâzım gelirse ben "kapalı" denilen ruhların muammadan elbiseler içinde büyük ve derin görünmelerine itimat etmem ve bu tuvaletin muammasından alelâde ruhların da basit bir maharetle istifade ettiklerini bilirim. Onun için, bazen, bizde bu şüpheyi uyandırmayan açık kalplere karşı meylim artar, fakat onların da ihtiyacımızdan fazla hararetimizi söndüren bol alkışlarından ve taşkınlıklarından bıkınca, kanunlarını iyice bilmediğimiz bir değişme ile zaman zaman kapalıp açılan ve bize bir fırsat gibi yaklaşıp uzaklaşan ruhları ararım."
Sayfa 36 - Ötüken Neşriyat
(...) metropoldeki hayata ilişkin deneyimini şöyle anlatır: "Her daim çarpışıp duran gruplar ve hizipler, durmaksızın ortaya çıkıveren, yenilenen önyargılar ve çatışan kanaatler... Herkes sürekli kendisiyle çelişkide," ve "Her şey saçma ama hiçbir şey çarpıcı değil, çünkü herkes her şeyi kanıksamış." "Öyle bir dünya ki bu iyi, güzel, kötü, çirkin, hakikat, erdem sadece yerel ve sınırlı olarak var oluyor. Bir yığın yeni deneyim sunuluyor ama bunları yaşamak isteyen kişi çevresiyle birlikte kendi ilkelerini de değiştirmeye, her adımda ruhunu yeniden düzenlemeye hazır olmalıdır." Bu ortamda bir kaç ay geçirdikten sonra Saint Preux şöyle der; "İnsanı içine çeken bu heyecanlı, çalkantılı hayat karşısında sarhoş olduğumu hissediyorum. Gözlerimin önünden geçip duran böylesine çok sayıda nesne başımı döndürüyor. Beni etkileyen tüm bu şeyler arasında yüreğimi saran tek bir şey bile yok. Yine de hepsi birden hislerimi sarsıyor; öyle ki ne olduğumu, neye ait olduğumu unutuyorum."
Sayfa 31 - İletişim Yayınları
zzzc

zzzc

, 1000Kitap'a katıldı.