Amok koşucusu kendisinden yardım isteyen bir kadının yardım isteğini geri çeviren bir doktorun daha sonra bu karardan pişman olup saplantılı bir şekilde amok koşusuna yakalanmasını anlatır. Kadının kibirli ve kendinden ödün vermez hali doktoru bir hayli sinirlendirir. Ve sonunda kadını küçük düşürmek ve egosunu tatmin etmek için kibar bir dille, kendisine yalvarmasını ister. Son derece gururlu ve kibirli olan kadın bu durumu kabullenmez ve doktorun evini terk eder. Bunun üzerine, sonu gelmeyen amok koşusu başlar.
Amok hastalığı, umutsuz ve depresif bir durumdan sonra bir nedeni olmadan ve en önemlisi işin varacağı sonuçları düşünmeden kim veya ne varsa zarar verme hali olarak karşımıza çıkıyor. Kişi, elinde zarar verecek bıçak, silah vb. nesneler ile zarar vermeye başlıyor ve çevresinde bir insan ya da bir nesne kalmayana kadar koşuyor. Yorgunluktan yorulana kadar, kendisini yok edene kadar ya da bir başkasının kendisini yok edene kadar devam eder. Bu bir ölüme koşuş şekli, Amok Koşucusu.
Kitabı okuduktan sonra, bir insanın hayatta bir şeyi bu kadar saplantılı bir şekilde istemesinin nasıl bir şey olduğunu düşünmeye çalıştım. Bir varlığa karşı o kadar büyük bir istek duyuyorsun ki kendi hayatın, kendi isteklerin, önemsiz birer detay oluveriyor. Uğrunda her şeyinizi, kimliğinizi, kişiliğinizi, gururunuzu kaybedeceğinizi bile bile yine de sahip olmak ister miydiniz ona? Bizi hayvanlardan ve diğer varlıklardan ayıran en önemli şey düşünebilmemiz ve içimizdeki dürtüleri kontrol edebilmemizdir aslında. Peki, bu dürtü kontrolünü ve düşünme yetisini kaybederek o zaman ne olur? Neye dönüşür insan?