Hepimiz deliyiz aslında bu hayatta. İyi ya da kötü, ufak ya da büyük hep bir problemin, bir düşüncenin ya da bir duygunun peşinde takılı yaşıyoruz çünkü. Bazen küçük bir olayı dağ ediyoruz, bazen kimine saçma gelen şeylere müptela olup takıntı yapıyoruz. Dünya büyük bir akıl hastanesi, kitaptaki değimiyle "Ev"
Kitapta bir yerde bahsettiği gibi aslında, sadece acılarıyla yüzleşemeyenler, topluma ayak durmayı beceremeyip, hayata yenik düşenler bu "ev"e geliyordu. Kendilerini koca bir evin ardından dört duvar arasına sıkışıp kalmış küçük bir ev halkının içinde buluyorlardı.
Ve anladım ki kimse durduk yere delirmiyor. Çevremizde ki insanlar, sevdiklerimiz, sevmediklerimiz. Hepsi büyük küçük bu delirmeye yardım ediyordu. Çocukken birikmeye başlayan sonra ansızın taşan bir nehir gibi galiba delilik dedikleri. Bir yerden sonra insan galiba yaşadıklarını kaldıramayıp bir şekilde dışarı bırakıyor içinde ki zehri. Kitapta hep bunu gördüm. Baş karakterlerde, ev halkı içinde ki hastalarda... Hiçbiri durduk yere delirmemişti, bir geçmişleri, bir birikmişlikleri vardı.
İlk defa kalemiyle tanıştığım Nermin Yıldırım'ın ama güçlü betimlemeleri, anlatım tarzı...cidden çok hoşuma gitti. Kitapta bazı muallakta kalan sorular oldu, devamını merak ettiğim şeyler ama buna rağmen güzel kitaptı. İyi ki okumuşum, iyi ki bu yazar ile tanışmışım.