Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.24
beyza
beyza
@Beyzavoski
104 okur puanı
Aralık 2022 tarihinde katıldı
küçüklerin gözünden büyükler için yazılmış bir kitap ismi de zaten küçük prens
kitapta kendi gezegenin dışında yolculuğa çıkan küçük bir prensin karşılaştığı olaylar ve gene onun bakışıyla okuru yönlendirmeye çalışılması anlatılır(insan biraz da küçüklerin gözüyle bakmalı hayata)
küçük prensin karşısına birçok şey çıkar mesela çölde bir yılanla
Kitabın ismi Yalın Tutku. Yalın sade demek ama hiçte sade bir tutku değil kitapta bahsedilen.
Evli bir adamla cinsel birliktelik yaşayan bir kadın kendi ağzından yaşadıklarını kaleme almasını işliyor.
İsmi olmayan bir kadın ( kendi ismini de belirtmemiş) A kişisi ile görüşmeye başlar. A. geleceği zaman telefon açarak kadına bildirir. Kimi zaman bu bekleyiş kadın için çok zor geçer, telefonu kaçırmamak için evden çok az ayrılır, gürültü çıkarmaz, gözü kapıda kulağı da telefondadır. Kadını bu duygular öyle ele geçirir ki düşündüğü tek şey adamla birlikte olmak, ondan sonraki randevuları hesaplamak, randevu gününün gelmesini beklemek ve bu tutkuyla yaşamaktır. Kadın adama da tutkuludur ama ilişkileri de onu çok heyecanlandırır.
Onun gelmesini beklemek, ayrıyken neler yaptığını, akşamları televizyonda aynı filmi mi izliyoruz düşüncesi kadında adeta yer etmiştir. Hayatta başka hiçbir şey yapmaz hatta günlük rutin şeyleri bile aceleyle yapar, tatile bile gitmek istemez ondan uzaklaşacağım diye.
Bu tek taraflı tutku kadını bir nevi gerçek yaşamdan uzaklaştırır, o adamla tanışmasaydı tıpkı diğer insanlar heyecansız yaşayacağını düşünür.
Gittikçe bireyselleştiğimiz bu dünyada bu kadının ilişki yaşadığı adamla bile her şeyi açık seçik konuşmadığı için her şeyi dürüstçe anlattığı, kendi kendisiyle konuşmasını anlatan cesur bir kitap.
Fareler ve İnsanlar
Merhaba arkadaşlar sizlere güzel bir kitap önerisi ile geldim John Steinbeck’in kaleme aldığı Fareler ve İnsanlar.
George ve Lennie adında iki arkadaş vardır. George ufak tefek ama zeki bir adamdır, Lennie ise iri yarı fakat zeki değildir ne dediğini ne konuştuğunu bilmez. Bu ikili daha önce bir yerde çalışırken Lennie yüzünden işten atılırlar
Okur Takip Önerileri
Merhaba arkadaşlar
Okuduğum bu kitap 3 farklı kadının yaşamından geçen kesitleri anlatıyor
3 farklı kadın, 3 farklı coğrafya ve gene 3 farklı ekonomik koşullara sahip olan Giulia Sarah ve Smita’nın hikayesi.
Sarah Kanada’da çok başarılı disiplinli bir avukat
Smita Hindistan’da bok temizleme işini yapıyor
Giulia ise italyada yaşayan babasının atölyesi olan bir genç kız
Smita’nın bir tane kız çocuğu var kendi kaderi gibi olmasın diye kızını zor bela okula yazdırıyor ama okulda bazı şeyler istediği gibi gitmiyor bu yüzden daha iyi bir okulda okutmak için o köyden kurtulması p
Selam arkadaşlar
Sabahları uyanmaktan nefret eden adı ve yaşı belli olmayan bir öğrenci kızın bir günde sabah gözünü açması ve akşamını anlatıyor.
Kitapta herhangi bir olay akışı yok yalnızca kızın kendi içinde konuşmasını ele alıyor. Kız kendisini sevmeyen sabahları uyanmaktan nefret eden yolda trende aya bakarken annesiyle konuşurken türlü türlü zengin düşüncelere sahip ve hayal gücü çok geniştir.
Duş alırken ellerine bakar acaba bir sonraki duşta tekrar elime bakıp bu anı hatırlayacak mıyım der aslında zaman zaman böyle düşünceleri bende düşürünürüm demek ki yalnız değilmişim.
Trendeki gördüğü insanlar hakkında kendi içinden yorum yapar ay bu kadın ne kadar da çirkin ne çok makyaj yapmış der.
Birkaç tane memur görür bunlara bir gülümsesem sanki zorla evlendirileceğini düşünür. Bir kadının kaderinin, gülümseye bağlı olması ona tuhaf gelir. Aslında yazar anlatıcının duygularından ziyade topluma da eleştirilerde bulunmuş.
Okul çıkışı saçlarını yaptırmaya gider sonrasında hiç beğenmez trendeki aşırı makyaj yapan güzel olmak için uğraşan kadın aklına gelir.
Babasını yeni kaybetmiş bir anlamda da yalnızdır annesi onunla ilgilenmediğini düşünür eski mutlu günlerini yoğun duygularla özler.
Kız bir taraftan günlük hayatın ince ayrıntılarıyla ilgilenirken bir taraftan da hep kendisini eleştirir.
Bataklıktan Beyaz Zambaklar Ülkesine Dönüş Hikayesi…
Selam arkadaşlar Mustafa Kemal Atatürk’ün okullarda okutulmasını istediği kitabı inceleyeceğiz.
Kitap çok ilginç şekilde başlıyor Moskova devlet tiyatrosunun çatladığını, aslında temel çürüdüğü için binaya zarar verdiğini anlatarak başlamış yani bütün her şeyin temelden geldiğini temel iyi
Selam arkadaşlar
Yaşar Kemal’in deyişiyle Livaneli büyük kapıdan bu romanı ile girmiştir.
Metropole, şehir hayatına uzak bir adada insanlar doğanın mükemmelliğiyle, martılarla,kabaran mor dalgalı denizle, balıklarla, çam fıstıklı ağaçlarla yaşamaktaydı. Bu adada 40 tane ev vardı herkes evini oradaki ormanda bulunan malzemeden yapmışlardı.
Basit
Selam
Jules Verne dediğimiz zaman aklımıza seyahat kitapları gelir. Bu Hikayemiz de Flandre’da hiçbir atlascının coğrafyacının haritada bulamadığı ütopik bir yer olan Quiquendone kentinde geçmektedir.
Bu şehrin insanları çok monoton,sessiz sakin bağırmadan konuşan, ağırkanlı, soğukkanlı,duygularını belli etmeyen insanlardır. Kedisi köpeği bile bu
Selam bu roman denizi,doğayı, göçmen sorunlarını, rant uğruna doğayı katledenleri anlatıyor.
Ege’nin bir köyünde yaşayan balıkçı Mustafa ve Mesude adında karı koca var, bunlar tek oğulları olan Deniz isminde çocuklarını bir deniz felaketinde kaybederler.
Bu olaydan sonra iyice içine çekilen Mustafa sadece işine odaklanır.
Zaman zaman balığa
Anton Çehov ile tanışma kitabım.
Bazen hayatın anlamını ve amacını sorgularken bocalayıp durduğum zamanlarda okunması gereken kitaplar arasında artık bu kitap.
Sanki bir dostoyevski kitabı okuyorum gibi hissettim çünkü o herkesin yazdığı aşk gibi önemsiz konulardan değil de sizi düşünmeye sevk eden daha önemli konular üzerinde durmuş.
Benim de
Livaneli’nin yazmış olduğu bu kitabı daha önce neden okumadım dediğim bir romandı.
Livaneli bu kitabında kalemini; bitmek bilmeyen ortadoğu sorunlarına, ataerkil düzene, kadın aşağılanmasına, tutkulu bir aşka, farklı inançlar ve sarsıcı gerçeklikler için oynatmış.
İstanbul’da gazetecilik yapan İbrahim’e bir gün bir haber geliyor.
Haber ise
İhtiyar bir balığın on iki bin çocuğuna ve torununa anlattığı hikaye olan kısa bir çocuk kitabı.
Küçük bir gölette yaşamını sürdüren küçük kara bir balık var, günlerini yüzerek ve annesiyle geçirmekte.
Kara balık bir gün çok durgunlaşıyor, annesi nedenini soruyor, “hasta mısın, ne oldu sana” diye ama kara balık yaşadığı tek düzelik hayatından çok
Bu kitabı daha önce çok kez instagram reels videolarında görmüştüm herkes aşırı övüyor ve ağladıklarını söylüyorlardı kitap duygusal ama ben ağlayamadım ama tabi bu beğenmediğim anlamına gelmiyor.
Kitap werther’in Wilhelm adında ki arkadaşına yazdığı mektuplardan oluşuyor. Werther adında bir genç ailesinden uzakta küçük şirin bir yere taşınır
Genç Werther'in AcılarıJohann Wolfgang Von Goethe · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2021121,4bin okunma
Yaşar Kemal övgüyü hak eden nadir insanlardan birisi çünkü okuduğum her eseri beni büyülüyor.
Bu kitap Çukurova’nın dağ köylerinde yaşayan Hösük, Aşık Ali, Memet çocuk, Yusuf ve Memet adlarında ki kişilerin iş bulma ümidi ile Çukurova’ya yolculuğa çıkmaları ile başlıyor. Bu insanlar bir ümitle tarlalarda ırgatlık yapmak amacı ile köylerinden ailelerinden ayrılırlar, ama Çukurova topraklarına çoktan traktörler makineler girmiş insanoğluna duyulan ihtiyaç da bitmiştir. Bu makinelerin yaygınlaşması ile insangücü artık revaçta olmayıp, işçilere de para ödemek zorunda kalmayan zengin ağalar beyler daha zengin olurken yoksul halk ise daha da yoksul olmaya, sıtmaya sefalete mahkumdur. Bizimkiler ümitli tabi hangi köye gitseler “burda iş var bura ağaçlık bura yeşillik burda iş olur” diye baktıkları hiçbir köyde iş bulamazlar çünkü insanların işini elinden alan Marşal Planı ile, tüm beyler ve ağalar Makine almışlardır ve zavallı, toprağı olmayan köylüler de çaresizdirler. Kitabın ismi şurdan geliyor bir köyde karşılaştıkları kadının bu dağ köylülerine söylediği bir çeşit efsane gibi bir şey güya o ağacın altında eğer dua edersen sıtmalılara deva işsizlere ise iş verir imiş bu inançla o ağacı arayıp dururlar. Kitapta doğa ve insan ilişkisi çok pastoral bir dille kaleme alınmış, Çukurova’nın kavurucu sıcaklığı,tozu dumanı, susuzluğu okurken sanki kendinizi Çukurova’da hissediyorsunuz. Müthiş bir kitap kesinlikle okumalısınız.
Ah bu kitap,
Suzan Defter, Kitabı ilk önce basım hatası zannetmiştim sayfa sırasından dolayı oysaki iki ayrı insanın günlüğüne yazdığı olaylardan oluşuyormuş.
Öncelikle Ekmel Bey adında emekli bir avukatın tuttuğu yazılar şöyle başlıyor “ ölüm seninle bir anlaşma yapalım. Şu lanet olası defter olduğunda bana gel. Bak kalan ömrüme ömür biçerek
Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın ilk romanı olan bu kitabı, 18 yaşında yazmıştır. 18 yaşında o devirde ki toplumu eleştiren, gözlemleyen, doğu kafasıyla batı özentiliğini böylesine güzel bir perspektiften yazarak Türk edebiyatı tarihine güzel mesajlar vermiş. Hikayede batının sadece giyim kuşamına, diline, hızlı yaşam tarzına, tüketimci olmasına, hayran kalan Satırzade Şöhret bey’ in yaşadığı birtakım gülünçlükler ve bana göre tam anlamıyla komedisi anlatılıyor. Bizim bu Şık dış görünüşüne o kadar önem verir ki moda neyse ona uyar adı moda ama kendisini sürekli soytarıya benzetiyor. Bir de Şık’ın sevgilisi madam potiş var, şık’ı sadece kullanma amaçlı birlikte o kadar ki hatta bu kadın yüzünden şık’ın başına gelmeyen kalmıyor ne gülünçlükler ne kepazelikler yaşıyorlar ama adam o kadar saf ki anlamıyor bazı şeyleri. Adam çalışmayı sevmiyor yalnızca sevgilisi ile gezip tozmayı gece hayatını seviyor. Annesinin küpelerini çalarak macerasına başlıyor ama ne rezillikler yaşayacak habersiz. Çok fazla spoiler vermeden şunları ekliyorum batının yalnızca modasına içkisine kadın-erkek ilişkilerine göz önünde bulundurup onların gelişimlerini, başarılarını bilim hakkında yaptıklarını benliğimize ve toplumumuza almazsak yalnızca yok olmaya, hayatta yer edinememeye ve dibe vurmaya mahkum kalırız ne doğu ne batı oluruz.
Fernando Pessoa ile tanışma kitabımdı. Bir solukta okuyabileceğiniz her satırın da altını çizmenizi gerektirecek bir kitap. Hayatı ve hayatta ki en ufak şeyleri dahi yorumlama betimleme inceleme kitabı. Yaşamda ki en ufak hareketi fiili düşünceyi kendi içsel dünyasında tartıp ölçtükten sonra kağıda dökmüş. Dünyayı incelemeye değer görenlerin okuması gereken bir kitap. Bazen her şey üzerine kafa yormak en ufak detayına kadar onu inceleme hastalığı ben de de var bu bir nevi iyi bir şey çünkü bence bir şeyler üzerinde kafa patlatmaya değerdir dünya. Zira anlamadan yaşamak yaşamak değil. Bu yorumum üzerine kitaptan çok güzel bir alıntı ekliyorum ve noktalıyorum. “Ne mutlu derin düşünebilen insana ama bunca derin düşünmek de bir lanettir. Nasıl anlatsam? Dehşet dehşet üstüne,(..)”
Lisede yıllarca “küçük şeyler” kitabını duymuştum ama okumaya bir türlü fırsat bulamamıştım, nihayet okudum. Kitap öykü kitabı içerisinde çeşitli öyküler bulunuyor kendi içinde yer yer farsça dörtlükler ve beyitler barındırıyor. öykülerin bazısı beni şaşırttı bazıları güldürdü bazıları ise üzdü. Örneğin kediler isimli hikaye çok tatlı, gülümseten bir hikayeydi okurken keyif aldım, başrolde kediler ve yaşlı bir çift var kedilere aşık bir kadın ve kedileri sevmeyen eşi var zaman zaman aralarında kedilerden dolayı kavga çıkıyor. Bir gün gene tartışıyorlar ve adam evi terk ediyor, kadına soruyor “kediler mi ben mi” diyor. Kadın tabi ki kediler diyor ve adam evi terk ediyor ama bin pişman terk ettiğine yatacak bir yeri bile yok çünkü ve pişmanlıklar içinde düşünmeye başlıyor. Bir tartışmalarında kadın şu çok etkili cümleyi kullanıyor “ne yani kedi yerine erkek sevsem daha mı iyi” adam bunu üzerine düşünüyor eve tekrar dönüyor, eve dönen adam üzüntüyle odasına çıkıp ağlıyor bunu gören kadın ise “bu kadar haykırarak ağlama kedilerimi korkutacaksın” diyor bu hikayede hayvan sevgisinin bazen insan sevgisinden üstün geldiğini anlamış oldum
Ah bu kitap.. bazı kitapların bu kadar tanıdık gelmesi yaralayıcı değil mi? Kitabımız toplumsal olaylar ve olgulara adeta bir yumruk gibi çok ağır eleştirilerde bulunan bir öğreti kitabıdır.her satırında aslında kendi yaşadığın topraklardan örnekler bulabilirsin yani esasında çok global bir kitap, bütün insanlığı şakşakcılığı, darkafalılığı, cehaleti, ikiyüzlülüğü insanın kendi hayatını kendi elleriyle nasıl mahvettiğini, toplumun her kesiminin yanlışlarının toplumsal acılara felaketlere yol açtığını çok yalın ve sürükleyici bir dille anlatmış, toplumsal çökme nedenlerini, ahlak ve namus şövalyeliğini din tüccarlarını acımadan tokatlamış yazarımız.
Kitap gerçek bir yaşam hikayesini anlatıyor, yazarımızın kendi ağzından anlattığı bir otobiyografik kitap. Hikayemizde Nazi toplama kamplarına esir düşerek ağır, insanlık dışı, onursuz yaşama her şeye rağmen katlanmak zorunda çünkü; günün birinde kurtulma, eve dönme hayalleri ve hedefleri içerisinde günleri geçirmekte. Hayatı yaşanmaya değer kılan şey hayatta yapmak istediklerimiz ve onu gerçekleştirme potansiyelini her daim içimizde canlı tutmak. Dikkat ettiğim önemli noktalardan biri ise hayatta her zaman salt mutlu olunmaz, mutluluk tek başına önemli bir faktör değil. Istırap ve ölümle aslında hayatı anlamlandırabiliriz. Hayattan umudumuzu yitirdiğimizde bir şeyler kapabileceğimiz güzel bir başucu kitabı. Ben de zaman zaman hayatı anlamlandıramıyorum ama aklıma okunmaya ve anlamaya değer kitaplarım geliyor peki ya sizin bu hayatta anlamlandırdığınız şey nedir ?
Türk Edebiyatı Klasiklerinden biri olan Karabibik ilk köy romanı olarak geçiyor. Akdenizli bir köylünün köyde verdiği yaşam mücadelesini anlatmaktadır, Karabibik, hiç işe güce elini değdirmeyen tembel kızıyla yaşamaktadır. eşini kaybetmiş ve babasından kalan tarlanın bir kısmını satmak zorunda kalmış kalan tarlasını da köylülere kaptırmamak için tarlanın kenarına çit örerek korumaya çalışır ve bir de öküz alma hayali vardır Anadolu köylüsünün verdiği zorlu yaşam koşullarını toplumsal gerçekçi gözlerle kaleme almış, okuması çok keyifli ve tatlı bir romandı
Kanlı Düğün kitabı basit bir dille yazılmış ,içinde güzel alıntıları bulunan, trajedi türündeki tiyatrodur. Tiyatro eserlerine başlayacak kitle için güzel bir başlangıç olabilir, bir saatte bitirilebilir, kitapta akıcı ve sürükleyici bir dil hakim. Hikayemizde bir anne ve oğlu vardır, anne yıllar önce kan davası nedeniyle bir oğlunu ve eşini kaybeder bu yüzden kalan tek oğluna gözü gibi bakmaktadır, hatta öyle ki kesici, insan öldüren nesnelere karşı da ayrı bir nefreti vardır, çünkü bu konudan muzdariptir. Oğlu bir kadına aşık olur ve evleneceğini söyler. Annesi her şeyden korkar, evliliğe sıcak bakmaz, çünkü evleneceği kadının annesi toplum tarafından namuslu olarak nitelendirilmez. Düğüne kan davalı oldukları kişi olan gelinin eski nişanlısı da katılır, hem de herkesten önce, Gelin düğün gününde dahi çok mutsuzdur, gelin aşk bağımlısı bir kadındır eski nişanlısını unutamamıştır, onu gördüğü zaman pişmanlıklar kararsızlıklar çelişkiler ve aşk sancıları çekmektedirler ve gecenin sonunda kaçarlar , ama arkalarından damat gelir gelin ve aşığını bulur. Damat ve gelinin sevgilisi orada ölür, anne çok üzülmektedir; çünkü korktuğu başına gelmiştir son evladınıda kaybetmiştir. Sorun şu ki anne oğluna namus güzellemesi yapıp, gelin ve aşığını bulması için arkalarından gitmeleri için oğlunu yollamıştır. Kitapta çıkarılacak elbetteki çok ders var, özellikle gelişmemiş toplumlarda namus kavramı büyük önem taşımaktadır. Ama namus için birbirlerini öldüren insanlara büyük bir gönderme olmuş.
George Orwel’in epik bir kalemle yazdığı kitabı olan hayvan çiftliği Stalin’e karşı çok sert bir eleştiri niteliğinde fabl kitabıdır. Olaylar bir çiftlikte başlar bütün hayvanlar isyan ederek özgürlüklerine kavuşmayı hayal ederler yalnızca kendileri için çalışmayı arzu ederler ve bir gün ayaklanırlar çiftliğin sahibi olan Bay Jones’i çiftlikten uzaklaştırır ve kendileri özgürce yaşamaya başlarlar. Günler geçer çiftlikte düzen oluşmaya başlamıştır, adı düzendir ama domuzlar hariç diğer bütün hayvanlar çok çalışır az yemek yerler. Hallerinden şikayetçi değillerdir ilk başta, daha sonraları canlarına tak etse dahi korku ve şiddet hükümdarlığı sürdüğü için seslerin çıkartamazlar böyle böyle özgürlükleri ellerinden alınır. Bolluk içinde yaşayan domuzlar yağ katmanları içindedirler vücutları diğer hayvanlar ise zayıf ve hasta. Domuzlar olayları o kadar çok çarpıtırlar ve algı yaratırlar ki başarısızlıklarını dahil ya hayali karakterlere ya da diğerlerine suç atar. En sonunda bütün domuzlar ve diğer çiftlik sahipleri bir akşam buluşurlar diğer hayvanlar bunları görür. Domuzlar ve diğer çiftlik sahipleri kendi aralarında geçen bir cümle vardır “siz aşağı kesimlerden hayvanlarınızla uğraşmak zorundasınız biz de bizim aşağı sınıflarımızla uğraşmak zorundayız “ diye kahkaha atarlar, öyle ki bizim saf hayvanlar bu konuşmaları bile anlamazlar…
Yaşar Kemal’in eşsiz eserlerinden bir tanesi olan Yağmurla Gelen kitabında, anne babasız bir çocuğun birçok zorluk,sefalet, acı çekerek hayata tutunmasını hayatta kalmak için kendince yöntemler bularak varoluşunu anlatır eser çok keyifli kitabın dili zaten şiirsel ve çok akıcıydı.
Namık Kemal’in eşsiz eserlerinden biri olan Vatan Yahut Silistre, tiyatro türünde bir kitaptır. Kırım Savaşının yaşandığı dönemde Zekiye ve İslam Bey arasında bir aşk başlar, İslam Bey vatanı korumak için orduya katılır. Arkasından da Zekiye erkek kılığına girerek sevgilisinin peşinden gider.İslam Bey’in vatan aşkının büyüklüğü göz yaşartıcıdır Savaş meydanında yaralanır ve sevgilisi ile karşılaşır,Sıtkı Bey denilen bir Albay’ın verdiği bir görevle beraber aynı görevi üstlenirler ikisi de vatan için canlarını hiçe sayarak Albay’ın emrettiği yere giderler. Sağ Salim döndükten sonra Sıtkı Bey İslam Bey’e teşekkür eder, İslam Bey de onu babası gibi görüp Zekiye’nin aslında kadın olduğunu söyler.Sonra Sıtkı bey anlar ki aslında Zekiye kendi öz kızıdır savaş meydanında kızına kavuşur.
Tolstoy’un İnsan ve Tanrı üzerinde yoğunca durduğu bu kitapta küçük mesele gibi duran ama insanların hırstan ve kötülükten uzak durması gerektiğini, kısa ama nitelikli hikayelerle anlattığı kitaptır.Özellikle karakterlerde çok fazla kişisel hırs, önemsiz meseleler yüzünden büyüyen kavgalar vardır. İnsanoğlunun kavgaları hırsları kini kıskançlığı çoğu zaman kişileştirip özünü kaybetmesi çok profesyonel ve basit şekilde anlatılmıştır
