》Okumadığın gün karanlıktasın. Nuri Pakdil
》Ben öyle bilirim ki yaşamak, berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır. İsmet Özel
》" Rabbim, beni sen sevinceye kadar değiştir . "
Ey körebe oynayan hayallerim, gitmeyin
Bırak uçsun öteye düşlerimi, ey fanus
Bir rüyadan gelip de içime düşen çığlık
Ya götür beni burdan, ya da ebediyen sus
Ben hangi mağaranın en ücra köşesinde
Hangi yitik nehrine gömülmüşüm acının
Bir kez olsun eğil de, denizin kalbine bak
Susmak yine o yangın, yine mahkûm bir keder
Nur-ı aynım, ıslak bir karanfil mi gözlerin
Her yaprağı nazenin, her çizgisi ağlamak
O müphem kapılardan çevir artık yüzünü
Yokluğunu bekleyen günlerin yâdını tut
Bulamadın kalplerin derûnunda özünü
Seni son merdivende bekliyor şimdi sükût
Değil mi ki, içinde parlayan her yıldızın
O elemli gecede kaydığı bir gök vardı
Dirilmiştin bir şiir ikliminde ansızın
Heyhat, yine gönlünün çiçekleri sarardı
Avuçlarında ömrün, yürü yalnız başına
Bu hayal âleminde ne tekilsin, ne çoğul
Doğar doğmaz mı girdin bu sevda savaşına
Sana hakikatini gösteren rüyayı bul
Arama mevsimlerin esrarını âhında
Bitsin artık aldanış, bu hüsran ve bu nazar
Öldür kelimelerin feryadını ruhundaSuskunluğun sarayı ya kalbindir, ya mezar
Biraz dinlen ve yürü, kabuğuna dön, uyan
İnandığın her vuslat bir ayrılık dağıdır
Toprağa bak, gülümse, müsterih ol ve dayan
Hayat, bir inkisarın mutlu karanlığıdır..
Her birimiz aslında illüzyon olan, gerçeklik algımızı yitirdiğimiz bir ortamda; sanal ortamda oradan oraya tıklıyoruz durmaksızın. Sonra nihayet başımızı kaldırınca dijitalden, nasıl da geçmiş zaman anlamadım, diyoruz. Her yerimizin tutulmasından şikâyetleniyoruz.
Yarınki sınava çalışamamış oluyor çocuklar. Babalar namazı kaçırıyor bazen, anneler yemeğin dibini tutturuyor. Elimizde koca bir hiçle kalakalıyoruz ortada. Zaman ve mekân algımızı yitiriyoruz.
Resme uzaktan bakmaya başlamalıyız evvela . Hepimiz birbirimizin aynı olmuşuz. Anneler, babalar ve çocuklar. Dolaptan mumları çıkarıp gölgelere kahkahamız çarpsın istiyorsak sormalıyız kendimize: Dijital ortam, harikalar diyarı mı gerçekten? Ve cevabımız hayırsa, hatayı durmaksızın başkalarına yüklemeyi bırakmalı, henüz genç olmuş evlatlarımızdan kendi tecrübe ve olgunluğumuzu beklemek yerine yol göstermeliyiz onlara. Başka delikler açmalıyız, en az tavşan deliği kadar ilgilerini çekecek. Konuşmalı, anlamalı, dinlemeli ve en önemlisi hatırlamalıyız. Bugünkü aklımıza geçmişteki toyluğumuz sayesinde kavuştuk.
Onlar da bizim gibi. Evlatlarımız. Düşecekler, kalkacaklar, internette gezecekler, arkadaşlarıyla boş muhabbetler yapacaklar. Sonra her biri tecrübe olacak. Akıllanacaklar. Bütün bunlar olurken bizim durduğumuz yer de bizim aklımız ölçüsünde olacak. Ya söylenecek, üzülecek, eskiyi özleyeceğiz durmadan. Yahut dertlenecek ve derdimizle çözüm üretecek, anlayacak, anlatacak, gülümseyecek ve kendi harikalar diyarlarını inşa etmelerine yardım edeceğiz.Hangisi?
Biz yetişkinlerin çoğu cümlesi “ eskiden ” diye başlıyor artık. Bir mum alevini bile özlediğimiz günlere geldik. Bununla birlikte yârdan ve serden geçemeyişimiz hayatın en büyük ironisi.
İnsan , inşa etme gayretiyle donatılmış bir varlık. Fakat aynı zamanda nisyan. Unutmaya meyyal. İmar etmeyi çok iyi biliyor da imar etmesi gerekenin evvela kendisi olduğunu unutuyor nedense.
Ne yapacağım, ne yapmalıyım, diye dört dönerken hayatın
ortasında; düzeltmeye önce kendimden başlamalıyım, demeyi hatırlayamıyor bir türlü. Önce kendimden. Okları fırlatmadan, dikenlerimi savurmadan önce karşıma bir ayna alıp kendi içime,kendiliğime, içimdeki öze bakacağım evvela.
Bakmalıyım..
İsmet Özel’in çok sevdiğim bir şiiri şu dizelerle bitiyor: “Herkesin bir bahanesi var, senin yok / biraz bekleyebilirsin, daha sonra / burada kalamazsın, başa dönemezsin / ama dön / eve dön! şarkıya dön! kalbine dön! ...
Ev deyince hepimiz yanından dere akan, yaz kış bacası tüten o tek katlı yapıyı resmediyoruz hâlâ. Eski şarkılarımız yenileri
Şunu muhakkak hatırlatmalıyız kendimize; hayatta hiçbir değere tutunmadan, yalnız kendi nefsimiz için yaşayarak doyumsuzluğa ve bencilliğe yaklaşmak bizi insan kılmıyor. Yalana ortak olmak, kafamıza estiği gibi konuşmak, her geçen gün artan bir öfkeyle sağa sola laf saymak da içimizi rahatlatmıyor. Aksine öfkemiz katlanıp büyüyor, insani değerlerimizse yok olmaya yüz tutmuş . Bu kavga bizim hiçbir şeyimiz olmaz. Oturduğumuz yerden ahkâm kesmekle de duyar kazanılmaz.
Bazen susmak konuşmaktan iyidir . Çoğu zaman susmak, konuşmaktan çok daha iyidir .